HERKONU FORUM SİTESİ

Herkonu Forum Sitesi'ne Hosgeldiniz.

büyük türk şahsiyetleri FLAPPINGBUTT

Ailemize katilmak ister misiniz ? glsme


Join the forum, it's quick and easy

HERKONU FORUM SİTESİ

Herkonu Forum Sitesi'ne Hosgeldiniz.

büyük türk şahsiyetleri FLAPPINGBUTT

Ailemize katilmak ister misiniz ? glsme

HERKONU FORUM SİTESİ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HERKONU

Similar topics


      büyük türk şahsiyetleri

      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty büyük türk şahsiyetleri

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 8:59 pm

      mustafa kemal ******

      Mustafa Kemal ******,1881 yılında Selânik'te doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır.



      Ali Rıza Efendi Selânik yerlilerindendi. Uzak dedeleri Vidin'den ayrılarak Serez'de yerleşmişler, oradan da Selânik'e gelmişlerdi. A1i Rıza Efendi, hayatının ilk devirlerinde gümrük memurluğu yapmış, daha sonraları memuriyeti terk ederek kereste ticareti ile meşgul olmuştu. ******'ün annesi Zübeyde Hanım da Selânik yakınlarında Langaza adı verilen kasabada yerleşmiş eski bir Türk ailesine mensuptu. Bu aile, soy olarak Anadolu'dan Rumeli'ye geçmiş yörüklerdendi ve 'Varyemezoğulları' olarak tanınıyorlardı. Bu ailenin Langaza'da büyük çiftlikleri vardı; tarım yanında hayvancılıkla meşgul idiler.


      Babaları öldüğü zaman küçük Mustafa yedi, Makbule bir yaşını henüz doldurmuştu; Naciye ise kırk günlüktü. Bu en küçük kardeşleri genç kız iken Selânik'te öldü. Ali Rıza Efendi'nin ölümü üzerine, Zübeyde Hanım üç çocuğu ile bir süre Selânik yakınlarındaki Rapla çiftliğinde subaşılık yapan kardeşi Hüseyin Efendi'nin yanına yerleşti. Çiftlik hayatı nedeniyle küçük Mustafa'nın öğrenimi ister istemez bir süre aksamıştı. Fakat çok geçmeden Selânik'e dönerek halasının yanında, bıraktığı yerden öğrenimine devam etti.

      Küçük Mustafa, Şemsi Efendi İlkokulu'ndan sonra bir süre Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne devam etti ise de bu okuldan ayrıldı ve 1893 yılında kendi kararı ile Askerî Rüştiye'ye müracaat ederek öğrenimine burada devam etti.

      Yazları, dayısı Hüseyin Efendi'nin yanına gider, okul zamanına kadar çiftlikte kalırdı. Mustafa bu okulu gerçekten sevmişti. Arkadaşları arasında zekâsı ve üstün yetenekleri ile kısa zamanda kendisini gösterdi ve öğretmenlerinin sevgisini kazandı.

      Bu okulda matematik öğretmenliği yapan Yüzbaşı Mustafa Efendi, genç öğrencisinin yetenekleri ve zekâsı karşısında sınıftaki diğer Mustafa'larla aralarındaki farkı belirtmek üzere öğrencisinin adının sonuna "Kemal" ismini ilâve etti. Artık genç öğrenci Mustafa Kemal olmuştu.


      büyük türk şahsiyetleri ******

      1871 yılında Zübeyde Hanım ile evlenen Ali Rıza Efendi'nin henüz elli yaşlarında iken 1888 yılında ölmesi üzerine, yedi-sekiz yaşlarında yetim kalan küçük Mustafa'nın büyütülmesi ve yetiştirilmesi görevi, Zübeyde Hanım'a düştü. Küçük Mustafa, ilk öğrenimine bir süre annesinin arzusuna uyarak Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde devam etti. Fakat çok geçmeden babasının isteği ile Selânik'te Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti ve ilkokulu burada bitirdi. Küçük Mustafa, bu okulda okurken babası öldü. Bu sıralarda isimleri Makbule ve Naciye olmak üzere kendisinden küçük iki kız kardeşi bulunuyordu.

      büyük türk şahsiyetleri Nc

      Babaları öldüğü zaman küçük Mustafa yedi, Makbule bir yaşını henüz doldurmuştu; Naciye ise kırk günlüktü. Bu en küçük kardeşleri genç kız iken Selânik'te öldü. Ali Rıza Efendi'nin ölümü üzerine, Zübeyde Hanım üç çocuğu ile bir süre Selânik yakınlarındaki Rapla çiftliğinde subaşılık yapan kardeşi Hüseyin Efendi'nin yanına yerleşti. Çiftlik hayatı nedeniyle küçük Mustafa'nın öğrenimi ister istemez bir süre aksamıştı. Fakat çok geçmeden Selânik'e dönerek halasının yanında, bıraktığı yerden öğrenimine devam etti.

      Küçük Mustafa, Şemsi Efendi İlkokulu'ndan sonra bir süre Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne devam etti ise de bu okuldan ayrıldı ve 1893 yılında kendi kararı ile Askerî Rüştiye'ye müracaat ederek öğrenimine burada devam etti.

      Yazları, dayısı Hüseyin Efendi'nin yanına gider, okul zamanına kadar çiftlikte kalırdı. Mustafa bu okulu gerçekten sevmişti. Arkadaşları arasında zekâsı ve üstün yetenekleri ile kısa zamanda kendisini gösterdi ve öğretmenlerinin sevgisini kazandı.

      Bu okulda matematik öğretmenliği yapan Yüzbaşı Mustafa Efendi, genç öğrencisinin yetenekleri ve zekâsı karşısında sınıftaki diğer Mustafa'larla aralarındaki farkı belirtmek üzere öğrencisinin adının sonuna "Kemal" ismini ilâve etti. Artık genç öğrenci Mustafa Kemal olmuştu.


      büyük türk şahsiyetleri Secere

      1 Kasım 1922'de Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile saltanatla hilâfet birbirinden ayrılarak saltanat kaldırıldı. Meclis'in bu kararı üzerine Vahdettin bir İngiliz harp gemisiyle yurt dışına çıktı.

      Artık sıra barış görüşmelerine gelmişti. Lozan Barış Konferansı, 20 Kasım 1922 günü toplandı. Aylarca süren, zaman zaman da çok çetinleşen bu görüşmelerde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümetini -Mudanya görüşmelerinde olduğu gibi- İsmet (İnönü) Paşa temsil ediyordu. Nihayet 24 Temmuz 1923 günü antlaşma imzalandı. Bu antlaşma ile yeni Türkiye Devleti'nin bağımsızlığı bütün dünyaca onaylanıyor, millî sınırlarımız çiziliyor, ekonomik alanda Osmanlılar devrinden kalma eski pürüzler temizlenerek kapitülâsyonlar kaldırılıyordu.

      13 Ekim 1923'de Ankara, Büyük Millet Meclisi kararı ile, Türkiye Devleti'nin Hükümet Merkezi oldu. Artık mevcut yönetimin isminin de açıkça ifadesi ve ilânı gerekiyordu. Nihayet 29 Ekim 1923 akşamı, -yapıları bir Anayasa değişikliği ile- Cumhuriyet ilân olundu.

      Bu sonucu takiben Cumhurbaşkanlığı seçimine geçildi. Ankara Milletvekili Mustafa Kemal Paşa, oybirliği ile Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk Cumhurbaşkanı seçildi.

      3 Mart 1924'te halifelik de kaldırıldı ve son halifeyle beraber Osmanlı hanedanı yurt dışına çıkarıldı. Bu devre esnasında şapka ve kıyafet inkılâpları yapıldı. Tekkeler, zaviyeler, türbeler kapatıldı; Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldırıldı. Lâik devlet prensibi kabul edilerek din ve devlet işleri kesin olarak birbirinden ayrıldı. Hukuk alanında, şeriye mahkemeleri ve Mecelle kaldırılarak Türk Medenî Kanunu'yla beraber birçok yeni kânunlar kabul edildi. İlim ve kültür işlerine büyük önem verildi. Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu kurularak Türk tarihi ve Türk dili üzerinde çalışmalar yapıldı. Medreseler kapatılarak Cumhuriyet okulları açıldı. Eğitim ve öğretimde, millî bir yol takip edildi.

      Harf inkılâbı meydana geldi; Arap harfleri terk edilerek Lâtin harfleri esasına dayanan Türk alfabesi yapıldı. Üniversitede de büyük bir reform gerçekleştirilerek ona çağdaş bir görünüm kazandırıldı; bu arada ihtiyaç duyulan çeşitli fakülteler ve kürsüler açıldı. Uluslararası takvim, saat ve rakamlar kabul edildi. Kadın hukukunda refor yapıÎarak Türk kadınına seçme ve seçilme hakkı tanındı.

      Ekonomik hareketlere önem verildi. 1923 yılında Türkiye'de ilk defa olarak bir İktisat Kongresi toplanarak memleketin ekonomik problemleri görüşüldü. Ziraî faaliyetler genişletildi; ticaret ve millî sanayi geliştirildi. Sağlık işlerine önem verildi. Güçlü bir ordu kuruldu.

      İnkılâpların memlekette daha süratle ve daha sağlam yerleşmesi için bütün Türk halkını içine almak üzere Cumhuriyet Halk Partisi teşkil edildi. Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik ve inkılâpçılık Türkiye siyasetinin ilkeleri olarak kabul edildi.

      Mustafa Kemal, inkılâpların büyük kısmını başardıktan sonra Türk bağımsızlık mücadelesini ve yeni Türkiye'nin kuruluşunu anlatan büyük Nutkunu yazdı. Bunu 1927 yılında, Parti Kongresinde altı gün devam eden büyüleyici hitabetiyle okudu.

      1934 senesinde Meclis, özel bir kanunla kendisine "ATATÜRK" soyadını verdi. Son senelerinde bitmeyen bir heyecanla Hatay' ın anavatana ilhakına çalıştı. Kendisinde mevcut karaciğer kifayetsizliği zamanla ağırlaştı; son günlerini hasta ve rahatsız olarak geçirdi.

      10 Kasım 1938 perşembe günü saat dokuzu beş geçe Dolmabahçe Sarayı'nda hayata gözlerini kapadı. Ölümü bütün dünyada derin akisler yaptı ve büyük üzüntü yarattı. ******'ün naşı, tahnit edilerek Dolmabahçe Sarayı salonunda özel bir katafalka yerleştirildi. Türk bayrağına sarılı ve başında silâh arkadaşlarının nöbet tuttuğu tabut, üç gün müddetle milletin ziyaretine bırakıldı. Naşı, bilâhere 20 Kasım'da Ankara'ya getirildi. 21 Kasım'da büyük törenle Etnografya müzesindeki geçici kabrine kondu.

      Cenaze törenine bütün dünya devletleri özel temsilciler gönderdi. Çanakkale'de ve diğer muharebelerde ona karşı savaşmış yabancı generaller törende bilhassa dikkati çekiyordu.

      10 Kasım 1953'te naşı, Etnografya müzesinden alınarak muhteşem bir törenle Anıtkabir'e nakledildi.


      En son reco_54 tarafından Paz 21 Ara. 2008, 9:52 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty AHMET VEFİK PAŞA

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 9:05 pm

      büyük türk şahsiyetleri Ahmetvefikpasa

      Devlet adamı ve oyun yazarı. 1823 yılında doğdu. 1891’de öldü.

      Fransız sahne şairi Moliere'in eserlerinden on altısını 1869'dan itibaren tercüme ve adapte etmekle, Bursa'da tiyatro yaptırmakla şöhret kazanmıştır. Vefik Paşa lise tahsilini Paris'te tamamlamış, orada ve Tahran'da elçilik, Londra'da sefaret katipliği yapmış, iki defa Maarif Nazırı, iki defa Başvekil olmuştur. Başvekil sözünü ilk olarak o kullanmıştır.

      Bugün yurt dışındaki bütün temsilciliklerimiz, bayrağımızı çeker. Adettir bu. İşte bu adeti ilk defa ihdas eden de Ahmet Vefik Paşa olmuştu. Tahran'da Osmanlı İmparatorluğu'nun Büyükelçisi olarak görevliyken Osmanlı toprağı olarak ilan ettiği elçilik binasına törenle Osmanlı bayrağını çektirmişti. Sonra bu adeti diğer elçilikler de uyguladılar.




      büyük türk şahsiyetleri R_efe01t7vr3q5l1un80op

      Ahmet Vefik Paşa, çok çalışkan ve tuhaf huylu bir adamdı. Fransızca, İngilizce, İtalyanca, eski Yunanca bilirdi. Arapça ve Farsça'yı çok iyi okur, anlardı. Türklük bilinci, çağına göre onu yepyeni bir tarih ve dil anlayışına götürmüştü. Çok okuduğu için yabancılar kendisinden “Devrilmiş kütüphane” diye söz ederlerdi.

      Onun için en doğru hükmü Keçecizade Fuat Paşa vermiş ve: “O, binek taşı büyüklüğünde bir pırlantadır, ne yüzüğe takılır, ne kaldırım yapmaya yarar!” demiştir.

      Vefik Paşa, siyaset hayatında devletin onurunu büyük bir titizlikle korurdu. Şam ayaklanmaları sırasında Fransa'nın asker çıkarmak istemesi üzerine, Paris Elçisi olduğu için orada yapılacak müzakerelere katılması emredilmişti. Vefik Paşa, hükümet, ayaklanmaları bastırmak için Şam'a asker yetiştirinceye kadar, elçi olduğu halde, ortalarda görünmedi ve müzakerelerin gecikmesini sağladı.

      Bir toplantıda Üçüncü Napolyon, Ahmet Vefik Efendi'ye: “Osmanlı İmparatorluğu çöküyor, çatırtılarını işitiyorum!” demişti. Vefik Efendi, tam bir elçiye yaraşacak süslü cümlelerle: “Bizim memleketimiz buraya uzaktır, işittiğiniz çatırtılar Fransa'ya ait olsa gerek...” cevabını vermişti.

      Yine Paris'te, Müslümanlık aleyhine bir piyes oynanacağını öğrenince bunu önlemek istemiş ama, resmî makamlar aldırış etmemişlerdi. Bunun üzerine ilk gece tiyatroya giden Vefik Efendi, oyun başlamadan sahneye çıkıp eserin oynanmasını önlemişti.

      Ahmet Vefik Paşa'nın garip sanılan huyları, aslında yaşadığı zamanın gereklerine göre ilerici olmasından doğuyordu.

      Mesela, Bursa'da bugün onun adıyla anılan tiyatro binasını yaptırdıktan sonra “Fasulyacıyan Topluluğu”na kendi tercüme ve adaptasyonlarını oynatması, İstanbul'da hoş karşılanmamıştı. Çünkü, koskoca vali, her gün provalara gidiyor, bir rejisör gibi oyuncuları dinleyerek yanlışlarını düzeltiyor, ondan sonra hükümet memurlarını bu oyunları seyretmeye mecbur tutarak tiyatronun yaşamasını sağlıyordu. Hükümetin, birçok memuru değiştirmek için Bursa'ya tayin ederek gönderdiği kalabalık bir memur topluluğunu “Benim size ihtiyacım yok” diye vapura bindirip geri yollamıştı.


      büyük türk şahsiyetleri Ahmetvefikpasatiyatro

      Hatta yine hükümetin başka yere naklettiği Vizental Efendi'yi “Ben senden memnunum, vazifene devam et” diye Bursa'da alıkoymuştu. Sait Paşa İçişleri Bakanı olduğu zaman bakanlığa açık bir tezkere yazarak “İkide bir Sait imzalı bazı telgraflar geliyor. Kimdir bu adam?” diye sormuştu.

      Bu gibi olaylar sonunda Bursa Valiliği'nden alınan Vefik Paşa, İstanbul'da Rumelihisarı'ndaki konağına çekilerek tercüm işleriyle uğraşmaya devam etti. İkinci başvekilliği sadece iki buçuk gün sürmüştür. Bursa Valiliği'nden alındıktan sonra yaptıkları için soruşturma açılmıştı. Yapılan suçlamalardan biri de “Kadınlara mahsus metinler tertipleyerek ırz ehli hatunları tiyatrohaneye doldurmak”tı.

      Gerek siyaset hayatında, gerekse idare hayatında memlekete büyük hizmetleri dokunmuş olan Vefik Paşa, ilk defa Türk dilinin sözlüğünü yapmıştır. Türk tarihinin bütünlüğünü, sanıldığı gibi bu tarihin yalnız Osmanoğulları soyuyla kurulup başlamadığı fikrini de ilk ortaya atıp savunanlardandır.

      Nitekim yıllar sonra Kaşgarlı Mahmut'un Dîvânu Lügati't-Türk adlı ünlü eseri bulununca, Ahmet Vefik Paşa'nın ortaya attığı iddialarda ne kadar haklı olduğu ortaya çıktı.

      Ahmet Vefik Paşa'nın Molière'den yaptığı çeviri ve adaptasyonlara gelince; bunlardan bilhassa ikinci gruptaki eserler gerçek birer telif eserdir, yani kendi malı gözüyle bakılması gerekir. Nasıl ki Molère, konularının çoğunu Latin, İspanyol ve İtalyan sahne şairlerinin eserlerinden almış, ancak bunlara kendi damgasını vurarak kendisine mal etmişse, Vefik Paşa da adaptasyon diye bilinen eserlerini tamamıyla kendine özgü hale getirmiştir.
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty ÇAKA BEY

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 9:13 pm

      büyük türk şahsiyetleri Image004

      Alpaslan, Anadolu’yu fethettikten sonra, birçok Türkmen beyleri iç Anadolu’ya doğru fetihlerine devam ettiler. Bunlardan Afşin, Orta Anadolu’da, Kutulmuş oğlu Süleyman Bey de İznik taraflarında savaşırken yine bir Türkmen Beyi olan Çaka Bey de İzmir ve yöresini fethederek burada bir Türk Beyliği kurmuştu.

      Çaka Bey, İzmir Beyliği(1081-1097)’nin kurucusudur. İzmir Beyliği’nin Türk tarihindeki önemi, bu beyliğin kurucusu Çaka Beyin ilk Türk Derya Kaptanı oluşundan, bir donanma meydana getirerek Ege Denizi’nde hâkimiyet kurmasından ileri gelir.

      Çaka Bey, Oğuzların Çavuldur boyundan idi. Anadolu’nun fethi sırasında, Danişmend Gazi’nin kumandanlarından biri olarak Malatya dolaylarında başarılı çalışmalar gösterdi.

      Fakat katıldığı akınlardan birinde Bizans Kumandanı Aleksandros’a esir düştü ve İstanbul’a götürüldü. Burada, üstün yetenekleriyle imparatorun dikkatini çekti ve saraya alındı. Soyluluk unvanı ile bazı imtiyazlar da elde etti. Yunanca öğrendi. Ayrıca Bizans’ın güçlü ve zayıf taraflarını öğrenmiş oldu.


      büyük türk şahsiyetleri Image012

      1081 yılında Bizans tahtına I. Aleksios Komnenos çıkınca saraydan uzaklaştırıldı. Kutulmuşoğlu Süleyman Şah ile Bizans arasındaki anlaşmaya göre Türklere bırakılan İzmir bölgesine gitti. Bizans’taki kargaşalıktan yararlanarak beyliğini ilân etti.

      Türk tarihlerinin adından pek az bahsettiği Çaka Bey’in maceralarını, Bizans İmparatoru Aleksi Komnen’in kızı Anna’nın yazdığı bir eserden öğrenmekteyiz.

      Çaka Bey, Anadolu’ya akın eden gazilerin en genci idi. O da silah arkadaşları gibi nam kazanmak üzere akınlara karışmış; önce Kastamonu ve Bolu taraflarında savaştıktan sonra İzmir taraflarına gitmişti. Bu havalideki savaşlarda gösterdiği cesaret dolayısıyla şan almıştı.

      Bizans İmparatoru, İzmir’den Türkleri atmak üzere bu bölgeye bir kuvvet göndermişti. 1081 tarihinde İzmir’e gelen meşhur Bizans komutanlarından Kabalika Alexander Türklerle muharebe ederken eline yiğit bir delikanlı esir düştü.

      Bu ele avuca sığmayan delikanlı, komutanın dikkatini çekti. Bu genç çok yakışıklı ve pek de sevimli idi. Adı Çaka idi. Bizanslıların yaptığı araştırma sonunda onun Türkmen Beylerine mensup olduğu anlaşıldı. Bizans komutanı zaferinin bir nişanesi olmak üzere Çaka’yı o zaman İmparator bulunan Nikaforos’a gönderdi. Çaka Bey, Türkmen kıyafetiyle Bizans sarayına getirildi. İmparator, gence:

      Adın ne ?
      Dediği zaman, O, vakur ve yiğit bir tavırla:
      Çaka! Dedi.
      Çaka’nın erkek tavırları İmparatorun çok hoşuna gitti. Gülümseyerek:
      Bu sarayda senin unvanın “Protonolilismus” olsun! diye iltifatta bulundu. Çaka, diğer esirler gibi ağır işlerde kullanılmayıp, sarayda alıkonulmasından memnun olmuştu. Burada Homeros’un İlyada adlı meşhur eserini okuyacak kadar Yunanca öğrendi.

      Asil bir soydan gelen Çaka, Bizans sarayında bir şehzade muamelesi görmekte idi. Fakat Bizans tahtına Aleksi Kommen’in geçmesi üzerine Çaka’nın hayatında yeni bir devir açıldı. Yeni imparator, Çaka’dan hoşlanmamıştı. Onu sarayda kazandığı bütün imtiyazlardan mahrum etti. Saraydan da çıkardı. Esasen kabına sığmayan Çaka için bu zaten çoktan beri arzu edilmekte idi. Bir fırsatını bularak İstanbul’dan İzmir’e kaçmaya muvaffak oldu. Bu maceradan sonra onu, müstakil bir Türk Beyi olarak görmekteyiz.

      Çaka Bey, İzmir’e gelir gelmez, Türkmen oymaklarından birçok yiğitleri başına topladı. Bu kuvvetlerle İzmir şehrine taarruz ederek burayı Rumların elinden almaya muvaffak oldu. Bu suretle İzmir’in ilk fatihi Türkmen beylerinden Çaka Bey’dir.
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty Ahmet Hamdi Tanpınar

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 9:22 pm

      büyük türk şahsiyetleri AhmetHamdiTanpinar
      Ahmet Hamdi Tanpınar, 23 haziran 1901'de İstanbul'da doğdu. Babası, Kadı Hüseyin Fikri Efendi'dir. Babasının memuriyet hayatına bağlı olarak çeşitli illerde ilk, orta ve lise öğrenimini yaptı. Antalya Sultanisi'nden mezun olunca, İstanbul'a geldi (1918). Parasız yatılı bir okula girmek zorunda olduğu için, müsabaka imtihanını kazandığı Baytar Yüksek Okulu"na girdi. Fakat bu mesleğe eğilimi yoktu, bir yıl sonra bir kolayını bularak İstanbul Darülfünunu Edebiyat Fakültesi'ne yazıldı.

      Bu sıralarda üniversitede edebiyat tarihi okutan Yahya Kemal'in öğrencisi oldu. Yahya Kemal, genç Tanpınar üzerinde derin bir tesir yarattı. Bu etki, hayatının sonuna kadar sürmüş ve Ahmet Hamdi Tanpınar, edebiyatta ve fikriyatta hocası olan Yahya Kemal'in çevresinden hiç kopmamıştır. Fakülteyi bitirince (1923), Erzurum Sultanisi'ne edebiyat ve felsefe öğretmeni olarak atandı. Bundan sonra sırasıyla Konya, Ankara (Gazi Eğitim Enstitüsü) İstanbul Kadıköy Lisesi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. 1934 yılında, Ahmet Hamdi Tanpınar'ı Güzel Sanatlar Akademisi Sanat Tarihi öğretmeni olarak buluyoruz (1934). Bu dönem içinde yazdığı şiirler, hikâyeler, makalelerle dikkati çeken Tanpınar, 1939 yılında İstanbul Üniversitesi'nin Edebiyat Fakültesi'nde kurulan Yeni Türk Edebiyatı Kürsüsü'nün başına getirildi.

      büyük türk şahsiyetleri Ahmet-hamdi-tanpinar1

      Artık Tanpınar, şair, hikayeci, romancı, denemeci olarak adını duyurmuştu. Şiirleri bir çevre tarafından seviliyor, bir çevre tarafından eleştiriliyordu. Çünkü şiirlerinde sanatın sanat için olduğu düşüncesinden hareket ederek yazıyor, ince hayaller, psikolojik imajlar, bilinçaltı kaynaşmalarıyla dolu mısralar ortaya çıkarıyordu. Sanatın, toplum için olduğu düşüncesinde birleşenler, Tanpınar'ı eleştiriyorlar, kendi saflarına çekmeye zorluyorlardı.

      Ahmet Hamdi Tanpınar, bütün bunların arasından sessizce sıyrılmasını bildi. Kimin ne söylediğini düşünmeden, kendi anlayışı içinde şiirlerini sürdürdü. Şiirlerinde, doğa ve insanın meçhule gidişindeki dram, mısra mısra işlenir.

      1942'de Maraş milletvekilliğine seçildi. Tanpınar'ın politikayı sevdiği ve hele ısındığı söylenemez. Bir devre milletvekilliğini tamamladıktan sonra, tekrar mesleğine döndü. 1946'da Millî Eğitim müfettişi, 1948'de Güzel Sanatlar Akademisi sanat tarihi hocası ve hemen ardından aynı yıl eski görevi olan İstanbul Üniversitesi'ndeki yerini aldı.

      1962 yılına kadar süren bu görevi sırasında, Türk Edebiyat Tarihi üzerinde derin çalışmalar yaptı. "19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi" adlı kıymetli eseri bu sırada oluşmuştur. Kendisinden önce yapılan edebiyat tarihlerinden büyük farklar gösteren bu eser, günümüzün boşluklarından birini doldurmuş bulunuyor. Yahya Kemal'in tarih görüşünden hareket eden Tanpmar, on dokuzuncu yüzyıl yazar ve şairlerinde millî motifin nasıl geliştiğini büyük bir dikkatle ortaya çıkarmıştır.

      İlk şiiri, Celâl Sahir'in çıkarmakta olduğu "Altın Kitap" adlı bir dergide yayınlandı: "Musul Akşamları." (1920). Sonra, 1920-21 yılları arasında Tanpınar'ı "Dergâh" yazarları ve şairleri arasında görüyoruz. 11 kadar şiiri, hemen kısa aralıklarla bu dergide çıktı. Sonraları Millî Mecmua, Hayat, Görüş, Varlık, Oluş ve Ülkü dergilerinde zaman zaman görüldü. Şiirlerin toplanıp yayınlanması için 1961 yılını bulmamız gerekmiştir.

      Tıpkı hocası Yahya Kemal gibi, kafiyenin ve veznin şiirde müzik görevi yapmadığına inanıyor, mısraların kelime örgüleri ile bir müzik yarattığını savunuyor ve şiiri ile bunu ispatlamaya çalışıyordu.

      Yahya Kemal, "Itri" şiiri ile bir Osmanlı yüzyılını anlatmıştı. Tanpınar, bir şehrin hayatını dile getirdi:

      büyük türk şahsiyetleri 236856_2

      "Bursa'da eski bir cami avlusu
      Mermer şadırvanda sakırdayan su
      Orhan zamanından kalma bir duvar
      Onunla bir yaşta ihtiyar çınar

      Yekpare bir anda gün, saat, mevsim
      Yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
      Hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
      Güvercin bakışlı sessizlik bile
      Çınlıyor bir eski zaman vehmile..."


      "Zaman" adlı şiiri, hem şairliğine, hem metafizik kaygılarla "Zaman" tefekkürüne güzel bir örnek olduğu için buraya alıyoruz:

      "Ne içindeyim zamanın
      Ne de büsbütün dışında.
      Yekpare geniş bir anın
      Parçalanmaz akışında

      Başım sükûtu öğüten
      Uçsuz, bucaksız değirmen
      İçim, muradına ermiş
      Abasız, postsuz bir derviş.

      Kökü bende bir sarmaşık
      Olmuş dünya sezmekteyim
      Mavi, masmavi bir ışık
      Ortasında yüzmekteyim."

      Çalışmalarının en verimli olduğu bir çağda, 1962 yılında hayata gözlerini yumdu. Arkasında, şiirli bir tarih, fikirli bir şiir, sağlam bir dünya görüşü bıraktı.
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty Âşık Veysel

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 9:29 pm

      büyük türk şahsiyetleri Asik_veysel2
      Âşık Veysel

      Sivas’ın Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde 1894 yılında doğdu. Babası, toprakla uğraşan bir rençber. Anası, yaman bir kadın!.. Ne yaman olduğunu, Aşığın hayatını öğrenirken göreceğiz... Veysel, âşıkların harman olduğu bölgede doğdu, yaşadı. Çağdaşı Âşık İzzet ve Talibi de Şarkışlalı'dır. Hayat hikâyesini onun ağzından öğrenen yakın dostu Ümit Yaşar Oğuzcan'dan dinleyelim:

      Anası Gülizar, bir güz günü, köy dolaylarındaki Ayıpmar merasına koyun sağmaya gittiğinde, oracıkta bir yol üstünde doğurmuş Veysel'i... Göbeğini de kendi eli ile kesmiş, yaman kadınmış Gülizar Ana, bebesini bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye gelmiş... Babası Ahmet, bebeğin adını Veysel koymuş.


      büyük türk şahsiyetleri Asik-veysel-klasikleri-2-asik-veysel

      Yıllar geçmiş aradan, büyümüş, konuşmuş, yürümüş Veysel çocuk, böylece yedi yaşına varmış. O yıl, bir çiçek hastalığı salgını olmuş Sivas'ta. Küçük Veysel de yakalanmış. Sol gözünden "çiçeğin beyi" çıkmış, kendi deyimiyle... Göz akıp gitmiş. Sağ gözüne de perde inmiş önceleri. Yalnız ışığı seçebiliyormuş bu gözüyle... Babasına: "Çocuğu, Akdağmadeni'ne götür, orada bu gözü açacak bir doktor var" demişler, sevinmiş Ahmet Emmi...

      Gel gör ki talihsizlik yine yakasını bırakmamış Veysel'in... Bir gün inek sağarken babası yanına gelmiş. Veysel ansızın dönüverince, babasının elinde bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne girivermesin mi? Göz de akıp gitmiş böylece... Veysel'in, Muharrem adında bir ağabeyi, Elif adında bir kız kardeşi varmış. Hepsi çok üzülmüşler. Veysel'in kötü kaderine...

      Babası, meraklı adammış... Halk ozanlarının şiirler okuyup ezberleterek avutmaya çalışmış oğlunu. Sivas'ın köyleri, saz şairleri ile Onlar da arasıra gelip Ahmet Emmi'nin uğrarlarmış. Veysel, ilgi ile dinlermiş çalıp söylediklerini. Babası oğlunun hevesini görünce bir saz alıp vermiş ona. ilk saz derslerini, babasının arkadaşı olan Çamsıhlı Ali Ağa'dan almış... Ve gitgide kendini iyice saza vermiş Veysel... Ünlü halk ozanlarının şiirlerini çalıp söylemiş bir zaman...


      büyük türk şahsiyetleri Aşık%20veysel

      Yirmi beş yaşındayken, (1919) anası-babası (Veyseli Esma adında bir kızla evlendirmişler ve kısa bir süre sonra ikisi de göç etmiş bu dünyadan (1921)... Acı üstüne acı gelmiş ama, bitmemiş talihin kötü oyunu, ikinci çocuğu 10 günlükken, anasının memesi ağzına tıkanarak ölmüş, ardın da karısı, yanaşmalarıyla evden kaçmış. Bu olay, çok koymuş Veysel'e... Daha dertli olmuş ve iyice içine kapanmış. Karısı, koyup gittiğinde, bir kızı varmış Veysel'in, daha bir yaşını bile bitirmemiş. İki yıl boyunca kucağında gezdirmiş Veysel, ne çare o da yaşamamış.

      Bu sıralar, Veysel'i yeniden evermişler. Şimdiki karısı, yedi çocuk vermiş Aşığa... Biri ölmüş, iki oğlan, dört kız, altısı sağ... Onlar da 18 torun vermişler Veysel'e.

      Âşık Veysel, cumhuriyetin 10. yıl dönümüne rastlayan 1933 yılına kadar başka ozanların şiirlerini çalıp söylemiş. Kendi deyişlerini söylemekten utanır, çekinirmiş. O yıllarda tanınmış şairlerimizden Ahmet Kutsi Tecer tanımış Veysel'i. Onun ışık tutuculuğu ile Veysel'in şiirleri aydınlığa kavuşmuş. Veysel'in gün ışığına çıkan ilk şiiri, Gazi Mustafa Kemal Paşa için söylediği. "Türkiye'nin ihyası Hazreti Gazi" mısra ile başlayan şiirdir. Bundan sonra, bütün yazdıklarını çalıp söyler olmuş...

      Veysel, 1933 yılma kadar, köyünden dışarı hemen hemen hiç çıkmadığı halde, bundan sonra bütün yurdu dolaşmış, yurdunun çeşitli şehirleriyle, kasabalarını köylerini tanımıştır. Halk ozanlarından en çok Karacaoğlan'ı, Yunus'u, Emrah'ı, Dertli'yi sever. Çağımız ozanlarından Ahmet Kutsi Tecer'in ayrı bir yeri vardır Veysel'de. Onun aracılığı ile bir süre köy enstitülerinde saz öğretmenliği de yapmış. Sırasıyla, Arifiye, Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli, Akpınar köy enstitülerinde bulunmuş.

      1952 yılında İstanbul'da büyük bir jübilesi yapılan Âşık Veysel'e, 1965 yılında T.B.M.M. tarafından "Anadilimize ve millî birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" özel bir kanunla vatanî hizmet tertibinde aylık bağlamıştır.

      Âşık Veysel, Sivrialan köyündeki bahçesinde ilk ağaç eken, fidan yetiştiren köylüdür. Âşıkların harman olduğu bölgesinde, hepsinden ayrı hepsinden özlü bir sesle sazına yumulmuş ve ölünceye kadar birbirinden güzel ve üstün şiirleri vermiştir:

      büyük türk şahsiyetleri Asikveysel
      Güzelliğin on par-etmez
      Bu bendeki aşk olmasa.
      Eğlenecek yer bulamam
      Gönlündeki köşk olmasa

      Kim okurdu, kim yazardı.
      Bu düğümü kim çözerdi.
      Koyun kurt ile gezerdi.
      Fikir başka başka-olmasa.


      Şiirlerinde aşk, ölüm ve toplum temalarını işledi. Samimiyeti fikirle bağdaştırmasını bilmiş seyrek saz şairlerinden biridir. Şiirlerinde, bir yandan Yunus'un, bir yandan Karacaoğlan'ın gölgeleri fark edilir. 1973'te köyünde öldü.

      Dost, dost diye nicesine sarıldım
      Benim sadık yârim kara topraktır.
      Beyhude dolandım, boşa yoruldum
      Benim sadık yârim kara topraktır.

      Karnın yardım kazma ilen bel ilen
      Yüzün yırttım, tırnağınan el ilen
      Yine beni karşıladı gül ilen
      Benim sadık yarim kara topraktır.
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty büyük hakan atilla

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 9:35 pm

      büyük türk şahsiyetleri Attila
      Attilâ

      Avrupa Hun İmparatoru'dur. 395 yılında doğdu. Avrupa Hun İmparatorluğu'nun kurucularından Muncuk'un oğludur. 434 yılında kardeşi Bleda ile birlikte İmparatorluğun başına geçti. Bir süre sonra kardeşinin öldürülmesiyle Tuna kıyılarından Çin Seddi'ne kadar uzayan imparatorluğun tek hâkimi oldu. 750 bin kişilik ordusuyla Galya şehirlerini alt üst etti. Orleans'ı kuşattı. Kuzey İtalya'yı silindir gibi ezip geçti. Avrupa'yı titreten bir cihangir oldu. 453 yılında öldü.

      Tıpkı Büyük İskender gibi bütün dünyaya hâkim olmak ihtirası ile dopdolu bulunan Attila, bu büyük emelini tamamen gerçekleştiremedi. Ancak tarihin tanıdığı en ünlü cihangirlerden biri oldu. Gençliğini barış için rehin olarak Roma'da geçirmiş, bu yüzden Roma kültürünün yanı sıra zaaflarını ve karakterlerini incelemişti. Latince'yi de ana dili gibi öğrenmişti. Hükümdar olduktan sonra Romalılar hakkındaki bütün bu bilgilerini en iyi şekilde değerlendirmeyi başardı.

      Attilâ önce Doğu Roma'yı hedef aldı. Bizans üzerine yürüdü. Kendisinden aman dileyen İmparatoru yıllık vergiye bağladı. Bir süre sonra vergisini ödemeyen imparatora, bunu pek pahalıya ödetti. Balkanlardan Mora'ya, oradan İstanbul kapılarına kadar olan bölgeyi ele geçirdi. Bizanslılar vergiyi iki misline çıkartarak İstanbul'u kurtardılar. Fakat, bu arada Bizans İmparatoru III. Valentinianus, bir suikastçi göndererek Attilâ'yı öldürtmeye teşebbüs etti. Bu teşebbüs sonuçsuz kaldı. İmparator bu kez kendi emriyle suikastı hazırlayanın kafasını kestirip Attilâ'ya göndermekle, kendisini temize çıkarmaya kalkıştı. Bu arada III. Valentinianus'un hayatı boyunca evlenmemeye mahkum ettiği kız kardeşi, rahibe olarak kapatıldığı manastırdan Attilâ'ya bir nişan yüzüğü göndererek kendisiyle evlenmeye hazır olduğunu bildirdi. Bütün Avrupa'ya dehşet saçan Attilâ, Bizans İmparatoru'na daha sert bir mesaj göndererek, nişanlısının kapatılmış bulunduğu manastırdan serbest bırakılmasını ve müstakbel eşine çeyiz olarak Batı Roma İmparatorluğu'nun yarısının verilmesini istedi. III. Valentinianus, Avrupa Hun İmparatoru'nun bu teklifi karşısında kara kara düşüncelere daldı. Bunun verdiği huzursuzluk bütün Bizans'ı kapladı. Doğu Roma İmparatorluğu sınırları içinde bitip tükenmek bilmeyen korkulu günler ve aylar başladı,


      büyük türk şahsiyetleri Turk_tarihi_ozet_7

      Attilâ'nın bütün emeli Batı ile Doğu Roma İmparatorluklarının kendisine karşı birleşmelerini önlemekti. İki cephede birden savaşmak istemiyordu. Doğu Roma'yı bu huzursuzluğun içinde bıraktıktan sonra ani bir kararla Batı Roma'ya yürüdü. Bir hallaç pamuğu gibi attı, Batı Roma İmparatorluğu'nu. Roma'ya girmesinin gün meselesi halini aldığı bir sırada Papa III. Leon, bizzat Attilâ'nın karargâhına giderek Roma'yı çiğnememesi için ricada bulundu. Hattâ bunun için kendisine yalvardı. Papanın bu yalvarışı karşısında istilâyı durdurmayı kabul eden Attilâ, Romalıları çok ağır bir vergiye bağladı. Sekiz yıl içinde bütün Avrupa'da eşi görülmemiş ölçüde büyük bir istilâda bulunan Attilâ, korku ve dehşet ifade eden tek isim oluvermişti. Bu yüzden son derece âdil bir hükümdar olmasına rağmen bütün Avrupa kendisini barbar gözüyle gördü. Onun etrafına saçtığı büyük korku ve dehşetin psikolojik bir sonucu olmuştu bu yanlış teşhis...

      Attilâ yalnız büyük bir istilâcı ve yaman bir komutan değil, mükemmel bir hükümdardı. Tarih onu, milletine medenî bir düzen veren ve dünyada posta teşkilatını kuran ilk kişi olarak tanır. Attilâ'nın ilk eşi ve baş kadını Arıkan idi. Ölümünden sonra yerine geçen oğlu İlek'in anası olan Arıkan'dan başka bir kaç kadın daha almıştı.

      büyük türk şahsiyetleri Turk_tarihi_ozet_59

      453 yılında Avrupa Hun İmparatorluğu'nun başkenti olan Etzelburg'da (Bugün Macaristan sınırları içinde bulunan Attila şehri) İlkido adında genç bir kızla evlendi. Elli sekiz yaşında olmasına rağmen son derece dinç ve kuvvetli idi. Zifaf gecesinin sabahında, bütün Avrupa'yı tir tir titreten cihangir, yatağında ölü bulundu. Ağzından, burnundan boşanan kanlarla, bütün yatak kıpkırmızı olmuştu. Ölümünün şiddetli bir burun kanamasından mı, bir hastalıktan mı, yoksa bir suikast sonucu mu meydana geldiği kesinlikle anlaşılamadı. Cenazesi, ölümünün ertesi günü yapılan çok büyük bir törenle kaldırıldı. Cesedi altın bir tabuta konulmuştu. Bu tabut, önce gümüş, sonra da demir bir mahfazanın içine yerleştirilmiş ve böylece toprağa verilmişti. Attilâ, ölümünden sonra, kimse tarafından rahatsız edilmeden ebedî uykusunu uyumak isterdi. Bunu, böyle vasiyet etmişti. Bu nedenle mezarını kazıp kendisini toprağa verenler okla vurulmak suretiyle hemen oracıkta öldürüldü. Sonra mezarının yanından geçmekte olan bir çayın mecrası değiştirildi. Sular başka tarafa, muhtemel olarak mezarın üzerinden verilen yeni mecrasına akıtıldı. Böylelikle büyük cihangirin son arzusu yerine getirilmiş oldu. Ne yazık ki bugün mezarının yeri dahi bilinmez...

      "BEN VE MİLLETİM TANRI'NIN KIRBACIYIZ.
      TANRI KENDİ YOLUNDAN ÇIKANLARI CEZALANDIRMAK İÇİN BİZİ GÖNDERİR."


      büyük türk şahsiyetleri Turk_tarihi_ozet_5
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty Ertuğrul Gâzi

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 9:41 pm

      büyük türk şahsiyetleri ErtugrulGazi

      Ertuğrul Gâzi

      Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu olan Osman Gâzi'nin babası. Oğuzların Bozok koluna bağlı Kayı boyundan Süleyman Şah'ın oğludur. Cengiz’in İslâm memleketini talan ettiği sırada babası, Selçuklu topraklarında yaşamak üzere kabîlesiyle berâber ülkesini terk etmiş, Amu Deryâ’yı geçip, Oğuzların yoğun olduğu Ard havzasına gelmişti. 1220’lerde Horasan’ın kuzey sınırına, oradan Karakum Gölünün güneyine, oradan da Merv yoluyla Ahlat’a ulaşmıştı. Moğol ateşinin Doğu Anadolu’yu da sarması üzerine kabîlesine daha uygun bir yer arayan Süleyman Şah, Rakka civarında Ca’ber Kalesi yakınında Fırat Nehrinden geçerken boğuldu. Babalarının vefâtından sonra, Ertuğrul Gâzi kabîleye reis seçildi. Ağabeyleri Sungur Tekin ve Gündoğdu, kendilerine tâbi kabîle mensuplarıyla berâber Ahlat’a geri döndüler. Ertuğrul Gâzi ise, kardeşi Dündâr Bey ile berâber batıya hareket etti.

      Sivas yakınlarında konakladıkları sırada Selçuklu ordusu ile büyük bir Moğol birliğinin savaşına şâhid oldular. Selçukluların yenilmekte olduğunu görünce, yiğitlik ve mertlik esaslarına göre, kuvvetleriyle onların yardımına koşan Ertuğrul Gâzi gâlip gelmelerini sağladı. Bunun üzerine Selçuklu Devleti'nin hükümdârı bulunan Sultan Alâeddîn, Ertuğrul Gâzi'ye iltifât ederek hil’at gönderdi ve Ankara yakınındaki Karadağlar mıntıkasını iktâ olarak verdi (1230). Ertuğrul Bey, bir müddet burada kaldıktan sonra, oğlu Savcı Beyi Konya’ya gönderince, Bursa ile Kütahya arasındaki Domaniç Dağları yaylak, Söğüt ile Karacaşehir kışlak olmak üzere kendilerine verildi. Bunun üzerine Ertuğrul Gâzî aşiretiyle berâber gelip, Söğüt ve Domaniç’e yerleşti. O civarlarda oturan Afşar (yâhut Alişar) ve Çavdar aşîretlerinin etrâfa verdikleri zararlara mâni oldu. Hıristiyan tekfûrlarla da iyi geçinmeye dikkat etti. Adâleti, halka olan iyi muâmele ve yardımları o kadar çoktu ki, Hıristiyan tebaa bile kendisini sevip sayıyordu. Ertuğrul Gâzi'nin günden güne kuvvetlenmesi Karacahisar tekfûrunu kendisine cephe almaya yöneltti. Bunun üzerine Ertuğrul Gâzi Konya’ya giderek Sultan Alâeddîn’i bu hisarın fethine teşvik etti ve berâberce gelerek Karacahisar’ı kuşattılar. Moğolların Konya Ereğlisi'ni kuşatması üzerine, Sultan Alâeddîn geri döndü. Ancak Ertuğrul Gâzi muhâsaraya devâm etti. Bir müddet sonra kaleyi fetheden Ertuğrul Gâzi, tekfûru ve diğer esirleri kardeşi Dündar Gâzi ile birlikte Konya’ya Sultan’a gönderdi.


      büyük türk şahsiyetleri Ertugrulgazi1

      Ertuğrul Gâzi, Selçuklu Sultânı Alâeddîn’in vefâtına kadar altı sene etrâfın fethi ve İslâmiyet'in yayılması için bütün gayreti ile çalıştı. Sultânın vefâtından sonra, Selçuklu hükümdârları arasındaki taht ve taç kavgalarına karışmayarak Söğüt uç bölgesinde tekfûrlarla mücâdeleye devâm etti. 1281 yılında 92 veya 96 yaşındayken Söğüt’te vefât ederek oraya defnedildi.

      Ertuğrul Gâzi, çevresinde bulunan beyliklerden devletlerin durumlarını ve siyâsî şartlarını gâyet iyi değerlendirirdi. Komşuları ile dâimâ iyi geçinerek aşîret ve tebaasını güçlü bir durumda huzûr ve râhat içinde yaşattı. Çok cömert olan Ertuğrul Gâzi, fakirlere, düşkünlere dâimâ yardım ederdi. Yarım asır adâletle idâre ettiği bölgede Hıristiyanlara da İslâmiyeti sevdirdi.

      Ertuğrul Gâzi'nin ölümünden sonra, küçük oğlu Osmân Gâzi, kavim ve kabîlesinin reisi oldu. Osman Bey'in bağrından çıkarak denizleri, diyarları, kıtaları ve ülkeleri muhteşem dalları arasına alacak olan çınarın kökü toprağa yayılmaya başladı. Öyle ki, bu çınarın gölgesi altında bütün insanlık, Asr-ı Saâdetten sonra, bir daha görüp hayâl edemediği bir şekilde tam altı asır yaşadı

      büyük türk şahsiyetleri Adsz500x128zg5aj6nc7qh2
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty Evliya Çelebi

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 9:46 pm

      büyük türk şahsiyetleri EvliyaCelebi
      Evliya Çelebi

      Türk, gezgin. Gezdiği yerlerde toplumların yaşama düzenini ve özelliklerini yansıtan gözlemler yapmıştır. Evliya Çelebi İstanbul'da Unkapanı'nda doğdu, 1682'de Mısır'dan dönerken yolda ya da İstanbul da öldüğü sanılmaktadır. Babası Derviş Mehmed Zillî, sarayda kuyumcubaşıydı. Evliya Çelebi'nin ailesi Kütahya'dan gelip İstanbul'un Unkapanı yöresine yerleşmişti. İlköğrenimini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu, babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi. Musiki ile ilgilendi. Kuran'ı ezberleyerek "hafız" oldu. Enderuna alındı, dayısı Melek Ahmed Paşa'nın aracılığıyla Sultan IV. Murad'ın hizmetine girdi. Evliya Çelebi' nin geziye karşı duyduğu ilgi, çocukken babasından, yakınlarından dinlediği öykülerden, söylencelerden ve masallardan kaynaklanır. Seyahatname adlı yapıtının girişinde geziye duyduğu ilgiyi anlatırken bir gece düşünde Peygamber'i gördüğünü, ondan "şefaat ya Resulallah" diyecek yerde şaşırıp "seyahat ya Resulallah" dediğini, bunun üzerine Peygamber'in ona gönlünün uyarınca gezme, uzak ülkeleri, görme imkânını verdiğini yazar.

      Bu düş üzerine 1635'te, önce İstanbul'un bütün yörelerini dolaşmaya, gördüklerini, duyduklarını yazmaya başladı. 1640 dolaylarında Bursa, İzmit ve Trabzon yörelerini gezdi, 1645'te Kırım'a Bahadır Giray'ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı. 1645'te Yanya'nın alınmasıyla sonuçlanan savaşta, Yusuf Paşa'nın yanında görevli bulundu. 1646'da Erzurum Beylerbeyi Defterdarzade Mehmed Paşa'nın muhasibi oldu. Doğu illerini, Azerbaycan'ın, Gürcistan'ın kimi yörelerini gezdi. Bir ara Revan Hanı'nı mektup götürüp getirmekle görevlendirildi, bu nedenle Gümüşhane, Tortum yörelerini dolaştı. 1648'te İstanbul'a dönerek Mustafa Paşa ile Şam'a gitti, üç yıl o dolaylarda gezdi. 1651'den sonra Rumeli'yi dolaşmaya başladı, bir süre Sofya'da bulundu. 1667-1670 arasında Avusturya, Arnavutluk, Teselya, Kandiye, Gümülcine, Selanik yörelerini gezdi.

      büyük türk şahsiyetleri Evliya1

      Kaynakların bildirdiğine göre, Evliya Çelebi'nin gezi süresi 50 yılı kapsar. Evliya Çelebi'nin gezilerinin oldukça geniş bir alanı kaplaması iki bakımdan önemlidir. Birincisi Osmanlı İmparatorluğu'nun komşu ülkelerle olan ilişkilerini yansıtması, ikincisi insan başarılarına ilgilendirir. Bu geziler yalnız gözlemlere dayalı aktarmaları, anlatıları içermez, araştırıcılar için önemli inceleme ve yorumlara da olanak sağlar. Seyahatname'nin içerdiği konular, belli bir çalışma alanını değil, insan düşüncesinin ürettiği bütün başarıları kapsar. Bu özelliği nedeniyle Evliya Çelebi'nin yapıtı değişik açılardan bakılarak değerlendirilir.

      Üslup bakımından ele alındığında, Evliya Çelebi'nin, o dönemdeki Osmanlı toplumunda, özellikle Divan edebiyatında yaygın olan düz yazıya bağlı kalmadığı görülür. Divan edebiyatında düz yazı ayrı bir yaratı ürünü sayılır, şiir gibi ağdalı, ayaklı-uyaklı bir biçimle ortaya konurdu. Evliya Çelebi, bir yazar olarak, bu geleneğe uymadı, daha çok günlük konuşma diline yakın, kolay söylenip yazılan bir dil benimsedi. Bu dil akıcıdır, sürükleyicidir, yer yer eğlenceli ve alaycıdır. Evliya Çelebi gezdiği yerlerde gördüklerini, duyduklarını yalnız aktarmakla kalmamış, onlara kendi yorumlarını, düşüncelerini de katarak gezi yazısına yeni bir içerik kazandırmıştır. Burada yazarın anlatım bakımından gösterdiği başarı uyguladığı yazma yönteminden kaynaklanır. Anlatım belli bir zaman süresiyle sınırlanmaz, geçmişle gelecek, şimdiki zamanla geçmiş iç içedir. Bu özellik anlatılan öykülerden, söylencelerden dolayı yazarın zamanla istediği gibi oynaması sonucudur.

      büyük türk şahsiyetleri 1155464263Evliya%20Celebi%20Seyahatname%20den%20Secmeler
      Evliya Çelebi belli bir süre içinde, aynı zamanda geçen iki olayı, yerinde görmüş gibi anlatır, böylece zaman kavramını ortadan kaldırır. Seyahatname'de, yazarın gezdiği, gördüğü yerlerle ilgili izlenimler sergilenirken, başlı başına birer araştırma konusu olabilecek bilgiler, belgeler ortaya konur. Bunlar arasında öyküler, türküler, halk şiirleri, söylenceler, masal, mani, ağız ayrılıkları, halk oyunları, giyim-kuşam, düğün, dernek, eğlence, inançlar, karşılıklı insan ilişkileri, komşuluk bağlantıları, toplumsal davranışlar, sanat ve zanaat varlıkları önemli bir yer tutar. Evliya Çelebi insanlarla ilgili bilgiler yanında, yörenin evlerinden, cami, mescid, çeşme, han, saray, konak, hamam, kilise, manastır, kule, kale, sur, yol, havra gibi değişik yapılarından da söz eder. Bunların yapılış yıllarını, onarımlarını, yapanı, yaptıranı, onaranı anlatır. Yapının çevresinden, çevrenin havasından, suyundan söz eder. Böylece konuya bir canlılık getirerek çevreyle bütünlük kazandırır. Seyahatname'nin bir özelliği de değişik yöre insanlarının yaşama biçimlerine, davranışlarına, tarımla ilgili çalışmalarından, süs takılarına, çalgılarına dek ayrıntılarıyla geniş yer vermesidir. Yapıtın kimi bölümlerinde, gezilen yörenin yönetiminden, eski ailelerinden, ileri gelen ünlü kişilerinden, şairlerinden, oyuncularından, çeşitli kademelerdeki görevlilerinden ayrıntılı biçimde söz edilir.

      Evliya Çelebi'nin yapıtı dil bakımından da önemlidir. Yazar, gezdiği yerlerde geçen olayları, onlarla ilgili gözlemlerini aktarırken kullanılan sözcüklerden de örnekler verir. Bu örnekler, dil araştırmalarında, sözcüklerin kullanım ve yayılma alanını saptama bakımından yararlı olmuştur. Kimi yabancı kökenli sözcüklerin söyleniş biçimi halk ağzına göredir. Bu da dilci için bir yöre ağzının oluşumunu anlamaya yarar. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'si çok ün kazanmasına karşın, bilimsel bakımdan, geniş bir inceleme ve çalışma konusu yapılmamıştır
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty Gazi Osman Paşa

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 9:49 pm

      büyük türk şahsiyetleri GaziOsmanPasa

      Gazi Osman Paşa

      Türk Subayı (Tokat 1832 - İstanbul 1900). Kurmay okulunu bitiremeden Tuna cephesine gönderilip,dönüşte öğrenimini tamamlayarak, kolağası rütbesiyle Genelkurmay Başkanlığı'nda görev alan Gazi Osman Paşa, Girit ayaklanması çıkınca Girit'te görevlendirildi. Gösterdiği yararlılıktan ötürü, miralaylığa yükseltilip, Yemen'e gönderilerek, general rütbesiyle, Rumeli'de V.Ordu Manastır fırka komutanlığına atandı. Sırp ayaklanması sırasında, İzvor tepelerini ve Zayçar kasabasını ele geçirip, Sırpları yenerek, müşirliğe yükseltildi.

      1877-1878 Türk Rus Savaşı'nda Vidin ve Rahova'yı savunmakla görevlendirilip, buyruğundaki kuvvetlerle Plevne'yi aldı. Plevne'yi geri almak için saldırıya geçen Rusları bir karşı saldırıyla Osma ırmağı ötesine püskürtüp, yeni desteklerle güçlenen Rus-Romen ordusunun 11 Eylül'deki iki saldırısını da başarısızlıkla sonuçlandırdı. 17 Eylül'deki saldırıyı da püskürtmesi üstüne II.Abdülhamit tarafından Gazi unvanı verildi. Büyük Dük Nikolay'ın, teslim olması isteğini geri çevirip, izin verilirse askerleri ve ağırlıklarıyla çıkıp gidebileceğini bildirdiyse de, Rusların bu isteği kabul etmemesi üstüne, direnmeyi sürdürdü. Ama kalede yiyecek, ilaç, yakacak sıkıntısı başlayınca, kuvvetlerini ikiye ayırarak bir bölümünü Plevne'de bırakıp, ikinci bölümünün başında karşı saldırıya geçti. Düşmanın ilk iki hattını yarıp, üçüncüsünü yarmaya çalışırken, yaralanıp tutsak düştü. Savaş alanına gelen çar Aleksandr tarafından üniformasını ve kılıcını taşıma izni verilip, savaşın sonuna kadar Rusların elinde bir tutsaktan çok, bir konuk gibi kaldı. Barış imzalanınca serbest bırakılıp, seraskerlik, mabeyin müşirliği, Türk-Yunan Savaşı sırasında ordu genel müfettişliği yaptı.


      büyük türk şahsiyetleri 485635

      büyük türk şahsiyetleri Osmanpasa
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty Hacı Bektaş Veli

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 9:55 pm

      büyük türk şahsiyetleri Hac_bekta_veli

      Hacı Bektaş Veli

      Ali Akbaş Adı Muhammed, lâkabı Bektaş, sıfatı Hünkâr. Hacı Bektaş Veli diye şöhret buldu. Babası Horasan Hükümdarı İbrahim es-Sani Seyyid Muhammed; annesi Nişabur'lu Şeyh Ahmed'in kızı Hatme Hatun. Velâyetname Hacı Bektaş'ın soyunu baba tarafından Hz. Ali'ye nispet eder ve bu irtibatı şu silsile ile izah eder: Hacı Bektaş Veli, Seyyid Muhammed İbrahim es-Sani, Seyyit Musa es-Sani, İbrahim Muharrem el-Mucap, İmam Musa el-Kâzım, İmam Cafer es-Sadık, İmam Muhammed el-Bakır, İmam Zeynel-Abidin Ali, İmam Hüseyin, İmam Emirûl-Mü'minin Ali.

      Hicri 645-646 (M. 1248)'da Horasan'da doğdu; 680/1281'de Anadolu'ya geldi; 738/1373'de Kırşehir Sulucakarahöyük'de vefat etti. Doğum ve ölüm tarihlerini 606/1209-1210; 669/1270-1271 olarak belirtenler de vardır. Türbesi, bugün adı Hacıbektaş olan, hayatının büyük bölümünü geçirdiği; kıyamete kadar sürecek hizmetlerini sergilediği ve irtihali ile tarihe emanet ettiği, adı ile bütünleşmiş aynı yerdedir.

      Hünkâr Hacı Bektaş'ın "Diyar-ı Rûm" yani "Bizans toprakları" denilen Anadolu'ya, buraların Türkleşmesi-Müslümanlaşması vazifesiyle gönderildiğine inanılır. Bu inancın Sarı Saltuk, Yunus Emre, Şeyh Edebali ve bir nice gönül adamının yüzyıllarca süren manevî önderliğinde niyetten amele geçtiğini söylemek bir gerçeğin ifadesi olduğu kadar, aynı zamanda o mana büyüklerine karşı bir kadirşinaslıktır. Nitekim Anadolu'nun siyasî ve sosyal çalkantılar içerisinde bulunduğu bir dönemde O'nun Anadolu bozkırları ortasında kurduğu dergâh/mektep ve tebliğleri ekonomik yokluk, siyasî ve sosyal huzursuzluk içerisinde bulunan insanları, halka-halka çevresinde toplamıştır. Anadolu'yu bize ebedî yurt yapan gönül erleri-erenleri çizgisinin O'ndan el alan manevî görevliler olduğunu ifade etmek, yanlış olmasa gerektir.


      büyük türk şahsiyetleri Haci_bektasi_veli
      reco_54
      reco_54
      Ödüllü Üye
      Ödüllü Üye


      Kayıt tarihi : 12/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 1666
      Burç Sembolü : Terazi / 24 Eylül - 23 Ekim
      Yaş : 53
      Mesleği : Otomativ
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 1
      Eğitim Durumu : Lise
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Bursa
      Resim Resim : ---
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler :
      İyi dostu olanın aynaya gereksinimi yoktur.
      Site Puanı Site Puanı : 583
      Rep Puanı Rep Puanı : 81

      büyük türk şahsiyetleri Empty Hezarfen Ahmed Çelebi

      Mesaj tarafından reco_54 Paz 21 Ara. 2008, 10:07 pm

      büyük türk şahsiyetleri HezarfenAhmetCelebi

      Hezarfen Ahmed Çelebi

      Hezarfen Ahmed Çelebi, dünyada ilk kez uçmayı başaran Türk bilginidir. Onyedinci yüzyılda yaşadığı, 1623-1640 yılları arasında saltanat süren Sultan Dördüncü Murad zamanında, uçma tasarısını gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında Hezarfen olarak anıldığı bilinmektedir.

      Evinde deneylerle uğraşıp, çeşitli konularda araştırmalar yapan Hezarfen Ahmed Çelebi, İsmail Cevheri adlı bir başka Türk bilginini örnek alarak, bugünkü hava taşıtlarının ilkel şeklini gerçekleştirmişti. Kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için, Okmeydanı'nda deneyler yapmış ve bir sabah kıyılarda biriken İstanbul halkının gözleri önünde, Galata kulesinden kendisini boşluğa bırakarak, kanatlarını hareket ettirerek boğazı aşmış ve Üsküdar'daki Doğancılar semtine inmiştir.



      Sarayburnu'ndaki Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan Dördüncü Murad, Ahmed Çelebi ile önce çok yakından ilgilenmiş, ancak bu derece bilgili ve becerikli bir adamın varlığından kuşkuya düşerek onu Cezayir'e sürgün etmiştir. Ahmed Çelebi orada vefat etmiştir.




      büyük türk şahsiyetleri HezarfenAhmetCelebininUcusu

        Similar topics

        -

        Forum Saati Salı 19 Mart 2024, 6:00 am