“Türki” Halklar Olarak Çerkesler, Abhazlar, Çeçenler, Dağıstanlılar ve Diğerleri.
Kafkas dilleri, dolayısıyla bu dilleri konuşan halklar genel olarak üç kategoride ele alınmaktadır. Bunlar: Kafkas (eski Kafkas) dilleri, Hint-Avrupa grubundan olanlar ve Türk kökenli (Ural-Altay) dillerden gelenler. Genel toplam içerisinde Eski Kafkas dil grupları (Çerkesce genel adıyla bilinen Adigece, Kabardeyce, Abhazca, Abazaca, Wubıhca ile Gürcüce, Lazca, Çeçence, İnguşça, Avarca, Lezgice ve diğerleri) % 35, Ural-Altay (Azerice, Karaçayca, Balkarca, Kumıkça, Nogayca ve diğer Türkçe kökenli diller) % 35 ve Hint-Avrupa (Ermenice, Rusça, Ukraynaca, Osetçe, Tatice, Talişçe ve diğerleri) % 28’i oluşturmaktadır. (2) Eski Kafkas halkları iki kuzey bir güney kola ayrılır. Güney kolu, Gürcüler ile onlara akraba kabul edilen Megrelleri, Lazları ve Svanları içine alır (1979 nüfusu 3 milyon 571 bin). Bu gruptan olan halklar daha çok Güney Kafkasların batı bölgelerinde yaşar. İki kuzey kolu oluşturan halklar ise miktar olarak daha az olduğu halde daha çok sayıda farklı etnik gruplardan oluşmaktadır. Bunlardan önde gelenleri Kuban ve Yukarı Terek havzalarında yaşayan Kabardeylar (322 bin), Çeçenler, İnguşlar ve Batlardan oluşan Veynahlar (940 bin), Dağıstan’da yerleşmiş olan Avarlar (483 bin), Davgiler (287 bin), Lezgiler (383 bin) ve Laklar’dan (100 bin) ibarettir.
Kafkas halklarının % 55.9’u Müslüman ve % 49.6’sı ise Hıristiyan’dır. İslamiyet Kafkaslara sekizinci yüzyılda girmeye başlamış, ancak 17. yüzyıla kadar etkin bir din haline gelmemiştir. Başta farklı Çerkes kavimleri, Çeçenler ve Lezgiler olmak üzere Türklerin dışında bölgede birçok Müslüman etnik grup bulunduğu halde, Müslümanların yarısından çoğunu Türkler oluşturmaktadır. Bununla birlikte gayr-i Türk diğer Müslümanların da önemli ölçüde Türkleştiğini, daha doğrusu Türkçe konuşmamakla birlikte birçok konuda Türkiye ile kader birliği ettiğini, bunun tarihi kökenlerinin yanında günümüzdeki siyasi gerçeklerin de olduğu yukarıda belirtildi. Bununla beraber Müslüman Kafkasların “Türkileşmesi” bir asimilasyon veya baskı politikası sonucu olmayıp, istila döneminin ortak düşmanı Ruslara karşı dayanışma, yardımlaşma ve destek arayışının sosyal ve kültürel boyutlarıyla içselleştirilmesiyle gerçekleşmiştir.
"Türki" kelimesi ile Kafkaslardaki Karaçay, Balkar, Kumık, Nogay gibi Türk kavimleri değil fakat, Türk kökenli olmadığı halde, ulus olmanın temelini oluşturan bir takım kıstaslar dikkate alındığında birçok Türk kavminden Türkiye'ye ve Türklere daha yakın olan, kendilerini böyle hisseden Eski Kafkas kavimleri Çerkesler, Adigeler, Abhazlar, Çeçenler, İnguşlar, Dağıstanlılar, Lezgiler gibi topluluklar kastedilmektedir. Bu kavimlerin Türkiye ve Türklerle ilgileri dikkate alındığında, bu ilginin yüklediği önemli bir kimlik olgusu görülmektedir ki netice itibariyle diğerlerinden ayırdedici bir isimlendirmeye ihtiyaç duyulmaktadır.
abhazya bayragı
abhazya
Psou (Abkhazia)
TARİHTE ABHAZLAR
Abhaz halkının tarihi çok eskilere dayanır. Abhaz tarihi Antik Yunan kaynaklarından izlenebilmektedir. Antik Grekler, ayrım yapmadan Doğu Karadeniz kıyılarında yaşayan herkese „COLCHIS“ demişlerdir. Strabo'ya göre M.Ö. 1.yy da Abhazya'nın sınırları bugünkü Pitsunda kentinin bulunduğu yerden, Trabzon'a kadar uzanmaktaydı. Hekataios (M.Ö.500) Heniokhai'yi (Wubıh Yurdu) Abhazya'nın sınırları içinde göstermektedir. Karyanda ise (M.Ö. 500) Akhaioi (Achaenos) olarak belirttiği toplumu ve bölgeyi yine Abhazya ile çakıştırmaktadır.
Bu yöreler, Ortaçağ başlarında, Bizans İmparatorluğu'nun nüfuz alanı olarak görülmektedir. Dolayısi ile İmparator Justinyanus döneminde Hıristiyanlık dini ile tanışmışlardır. Özellikler Pitsunda yöresi, Abhaz Hıristiyanlığının dini ve kültürel merkezi olmuştur. Bu dönemim Hıristiyan kaynakları ve Ortaçağ Gürcü tarihçileri Abhazların varlığından söz etmektedir. 8. yüzyıl sonlarında Bizans İmparatorluğu'nun gücü azalınca, Abhaz Kralı 2.Leon, Abhazya, Egrisi, Likhe'yi de kendi tacı altında Abhaz Krallığı olarak birleştirmiştir.
Giderek Abhaz Krallığı bugünkü batı Gürcistan'ı da içine alan bir genişliğe ulaşmıştır. Bu durum 200 yıl sürmüştür. Bu dönem Abhaz Kralı 3.Bagrat’in Gürcü tahtına çikarak iki devleti birleştirdiği tarihe kadar sürmüştür. 790-975 tarihleri arasında „Abhazia“ adı, bütün Gürcistan'a verilen ad olarak kalmıştır. 13.yy'da Moğolların batıya yürüyerek Selçuklu devletini yıkmaları sonucu Gürcistan'ın özellikle doğu ve orta kısmı Moğolların eline geçmiştir. Tiflis yakılıp yıkılmış, Moğol vahşetinden kaçan Gürcüler batıda yoğunlaşmıştır. Bu olaylar sonucu devlet yönetimi çökmüş, devlet, eskiden olduğu gibi yine Abhaz ve Gürcü prenslikleri olarak ikiye bölünmüştür.
Abhazların Müslüman oluşu
14. yy'da Mingrel (Laz) Prensi Georgi Dadiani, Abhaz Hanedanı Çaçba’ları kuzeye sıkıştırarak Abhazya-nın güneyini, bugünkü Gal ve Oçamçıra bölgelerini ele geçirmiştir. Bu zaman dilimi içinde sıkışan nüfusun bir kısmı, kuzeydekileri de iterek harekete geçmiş, küçük bir grup Abhaz ile, Abhazya ve Wubıh bölgesi arasında oturanlar, bugünkü Adler, Loov Mitesta (Abazacada Mıtsaşta-ateş yolu) ile Mızımta vadisinden kalkarak ve Kulhor geçitlerinden kuzeye, bugünkü Çerkessk ve Khabardey topraklarına doğru yayılmışlardır. Abhazya topraklarında kalanlar ise, zaman zaman Mingrelya egemenliğine başkaldırarak çatışmalara girmişlerdir. Tam bu sıralarda,16. yy'ın başlarında Osmanlılar, Abhaz Halkı ile İslamiyet'i tanıştırmışlardır.
1500-1800 arası 300 yıl, Türk-Abhaz ilişkilerinin yoğun yaşandığı dönem olarak tarihte yer almaktadır. Abhazya'da Osmanlı egemenliği, Rus saldırıları sonucu 1810' da sona ermiştir. Bu dönemde Abhaz nüfusunun büyük bir çoğunluğu İslamiyet'i kabul etmiştir. Bu tarihten itibaren Rus-Abhaz çatışmaları başlamaktadır. Abhaz halkı, Çar yönetimini her fırsatta ayaklanarak kabul etmediğini belirtmiştir.