HERKONU FORUM SİTESİ

Herkonu Forum Sitesi'ne Hosgeldiniz.

OTİZM NEDİR? OTİZMİN NEDENLERİ... FLAPPINGBUTT

Ailemize katilmak ister misiniz ? glsme


Join the forum, it's quick and easy

HERKONU FORUM SİTESİ

Herkonu Forum Sitesi'ne Hosgeldiniz.

OTİZM NEDİR? OTİZMİN NEDENLERİ... FLAPPINGBUTT

Ailemize katilmak ister misiniz ? glsme

HERKONU FORUM SİTESİ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HERKONU

Similar topics


      OTİZM NEDİR? OTİZMİN NEDENLERİ...

      Herkonu Forum Sitesi
      Herkonu Forum Sitesi
      Admin
      Admin


      Kayıt tarihi : 26/01/08
      Kadın
      Mesaj Sayısı : 1543
      Burç Sembolü : Burcunuzun Sembolü Lütfen
      Medeni Durumu : Evli
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler : Söylemediğin sözün hakimi,
      söylediğin sözün mahkumusun.
      ________________________

      Alim konuşuyorsa ; Bilirim susmasını ,
      Zalim konuşuyorsa ; Bilirim susmamasını !
      Cahil konuşuyorsa ; Bilirim susturmasını ,
      Bilmediğim konuda ; Bilirim konuşmamasını..
      _______________________

      Körden DeğiL!! Nankörden,
      YüzSüzden DeğiL!! 2 YüzLüden,
      Tipi Bozuk OLandan DeğiL!! Sütü Bozuk OLandan Kork...
      _______________________

      Ne kimseyi bir Hırs UğRuna Satarım..
      Ne de Kimseye yaLakaLık Yaparım..
      Ben Sadece,
      Bendeki doğruLarı Yaşarım..!.
      Site Puanı Site Puanı : 1337
      Rep Puanı Rep Puanı : 32

      OTİZM NEDİR? OTİZMİN NEDENLERİ... Empty OTİZM NEDİR? OTİZMİN NEDENLERİ...

      Mesaj tarafından Herkonu Forum Sitesi Paz 27 Ocak 2008, 8:02 pm

      OTİZM NEDİR?

      Otizm, Yaygın Gelişimsel Bozukluklar (YGB) başlığı altında yer alan dört gelişim probleminden bir tanesidir. Hayat boyu sürmesi problemin ciddiyetini ortaya koyan en önemli faktördür. Bu problem kişinin sosyal hayatını, iletişim becerilerini ve davranışlarını etkilemektedir.


      OTİZMİN NEDENLERİ


      İlk tanımlandığı yıllarda otizmin psikolojik nedenlerden kaynaklandığı, otizme anne-bebek ilişkisindeki bağın kurulamamasının ya da başka bir deyişle “soğuk anneliğin” neden olduğu düşünülmüştü. Ancak, otizmin nedenleri konusunda günümüze kadar yapılan birçok araştırma bunun doğru olmadığını kesin olarak kanıtlamıştır.

      Otizmin nedenleri konusundaki araştırma ve çalışmalar hâlen devam etmektedir. Ancak, henüz kesin nedeni ya da nedenleri bulunamamasına karşın, otizmin genetik temelleri olduğu görüşü ağırlık kazanmakta ve dünyada yapılan bilimsel araştırmalar bu konuda yoğunlaşmaktadır.

      Otizmi olan bir çok kişide serotonin maddesi fazlalığına ve bağışıklık sistemi bozukluğuna rastlanmaktadır. Ayrıca aşılar, alerjiler, mantar enfeksiyonları, travma ile otizm arasındaki ilişkiler de araştırılmaktadır. Otizmin nedenleri ile ilgili öne sürülen bütün görüşler tek başına bu problemi açıklamada yetersiz kalmaktadır. Son yıllarda yapılan araştırmalar, özellikle şu noktalar üzerinde durmaktadır :



      a- Genetik Nedenler : Birden fazla genin, bazı çevresel faktörlerin bir araya gelmesi ile otizmin ortaya çıkmasında etkili olabileceği düşünülmektedir. Bu çevresel faktörler arasında kan biyokimyası, kullanılan ilaçlar sayılabilir. Genlerdeki yapısal bozukluk kuşaklar öncesinden geliyor olabileceği gibi, gebelik sırasında kullanılan ilaçlar, virüsler ve radyasyon gibi etkenlerle de genlerin işleyişi bozulabilir. Ancak bu gen ya da genlerin hangileri olduğu konusunda yapılan araştırmalar devam etmektedir.


      b- Yapısal Nedenler : Bazı araştırmalar, beynin bazı bölgelerindeki yapısal farklılıkların otizme neden olabileceğine işaret etmektedir. Otistik bireylerin beyinleri incelendiğinde, beynin ön ve yan bölgelerindeki kan akımında farklılıklar belirlenmiştir. Beyinin yan bölgeleri; konuşulan dili anlamaktan, planlama yapmaktan, sosyal davranışların koordinasyonundan , kontrolünden ve motivasyonundan sorumludur. Aynı zamanda otistik çocuklarla yapılan çalışmalar beyinin, beyincik, beyin sapı ve ön bölgelerinde de anormallikler olduğunu ortaya koymuştur. Beyincik, hareketlerimizin koordinasyonunu sağlayan ve sosyal etkileşimde görevleri olan bir bölgedir. Beyin sapı ise, gelen uyarıların posta kutusu gibi toplandığı bölgedir.Bu bölgelerdeki yapısal bozuklukların varlığı, otistik çocuklarda görülen davranış ve uyum zorluklarını anlamamızı kolaylaştırmaktadır.


      c- Doğum Öncesi-Doğum Sırası-Doğum Sonrası Dönemleri Etkileyen Dış Etkenler : Araştırmalar, bu safhalarda beyin gelişimini etkileyen birden fazla durumun otizme neden olabileceğini kanıtlamıştır. Özellikle, anne karnında geçirilen kızamıkçık hastalığı ağır otizme yol açabilmektedir. Doğum sırasındaki travmalar ve buna bağlı bebeğin oksijen eksikliği aşaması, çevresel toksinler, tüberoz skleroz, fenil ketonüri sendromu gibi metabolik hastalıklar da otizme neden olabilir.



      OTİZMİN KARAKTERİSTİK ÖZELLİKLERİ
      Otizmin şiddeti ve seviyesi bireysel farklılıklar göstermekle beraber, problem genel olarak şu karakteristik özellikleri gösterir:


      1.Dil gelişiminde ciddi gecikmeler:
      Otistik çocukların büyük bir kısmı konuşmayı geç de olsa öğrenir.Ancak yaklaşık %28’i hiç kelime kullanmadan kalabilir. Otistik çocukların konuşmalarında farklı konuşma biçimlerine, sözcüklerin anlamları dışında kullanımlarına ve tekdüze bir ses tonuna rastlanır. Sıkça yaptıkları tekrarlamalar ve kullandıkları kalıp cümleler konuşmalarının en belirgin öğeleridir.



      2.Sosyal ilişkileri anlamakta ve kurmakta güçlük çekme:
      Otistik çocuklar diğer insanlarla göz kontağı kurmaktan kaçınırlar, tek başına yaptıkları etkinlikleri tercih ederler, dış dünyaya kendilerini kapatırlar ve yaşıtlarıyla dahi sosyal ilişki kurmazlar, kendi duygularını paylaşmazlar ve çevrelerindeki bir çok olaya karşı tepkisiz kalırlar. Bu özelliklerin hepsi ya da birkaçı birleşince de otistik çocuklar karşımıza ileri derecede sosyal ilişki problemine sahip bireyler olarak çıkıyor.


      3.Duyusal uyaranlara garip tepkiler:
      Otistik çocuklar çoğu zaman çevrelerindeki olaylara ve seslere karşı duyarsız olmalarına rağmen, bazen bazı duyusal uyaranlara karşı aşırı tepki verebiliyorlar.Örneğin arabanın korna sesi ya da bir köpeğin havlaması onların aşırı derecede irkilmelerine sebep olabilirken, çok sıcak ya da çok soğuk bir yere dokunmaları herhangi bir tepki vermelerine dahi yol açmayabilir.


      4.Zihinsel işlevsellikte belirgin olmayan özellikler:
      Otistik çocukların çeşitli yetenekleri arasında ciddi farklar gözlenebilir. Örneğin, çocuk kendi kronolojik yaşının çok üstünde bir resim yeteneğine sahipken kronolojik yaşının çok altında bir sosyal iletişim yeteneğine sahip olabiliyor. Bu nedenle zihinsel gelişimlerine bağlı belirli kriterlerden bahsetmemiz mümkün değil. Otistik çocukların bir çoğunda zeka geriliği gözlemlenir, otistik çocukların yalnızca %10-15’i normal veya normal üstü bir zekaya sahiptir.


      5.Kısıtlı sayıda etkinliğe ilgi duyma:
      Bazı otistik çocuklar tekrar eden hareketlere karşı aşırı bağlılık gösterebilirler. Belirli bir hareketi sürekli tekrar etmekten hem çok hoşlanırlar hem de hiç bıkmazlar. Gün boyu herhangi bir müdehale ile karşılaşmazlarsa bu hareketleri tekrarlamaya devam ederler. Yine bu çocuklar farklı konulara merak geliştirmek yerine bazı oyunlara saplanıp sürekli bu oyunu oynayabilirler. Otistik çocukların anne ve babaların belirtiği görüşlere göre bu oyunlar genelde çocukların kendi kendine buldukları oyunlar oluyor ve yetişkinlere pek anlamlı gelmiyor.


      6.Günlük hayatındaki rutinin bozulmasına karşı aşırı tepki:
      Otistik çocuklar günlük yaşamlarında var olan rutinlere aşırı bağımlıdırlar. Bu rutinlerin bozulması ya da aksaması gibi durumlarda büyük tepkiler verebilirler, ayrıca çok huzursuz ve sinirli olurlar.


      OTİZME NE KADAR SIKLIKLA RASTLANIR?
      Dünya literatürüne göre doğan her 10.000 çocuktan 4’ünün otistik olduğunu ve erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha fazla rastlandığını biliyoruz. Yapılan çalışmalar herhangi bir ırkın ya da sosyal grubun belirgin şekilde bu hastalıktan etkilenmediğini göstermektedir.

      Dünya Sağlık Örgütünün raporuna göre Türkiye’de yaklaşık 100.000 otistik insanın yaşadığı sanılmaktadır.



      OTİZMDE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

      Otizmde var olan çeşitli tedavi yöntemlerini ve bu yöntemlerin alt başlıklarını şu şekilde sıralayabiliriz:


      BİYOKİMYASAL TEDAVİLER:

      a.İlaç tedavisi: Otizmin tedavisinde belirgin ilaçlar yoktur, bu tedavi esnasında kullanılan ilaçlar otizmin bazI semptomlarının etkisini azaltmak için kullanılır, örneğin bu çocuklar aşırı hareketli ve saldırgan olabiliyor. İlaç tedavisi bu gibi davranışların şiddetini azaltmaya yardımcı olacak etkiye sahiptir.
      b.Vitamin tedavisi: 1960 yılında Dr. Bernard Rimland tarafından yapılan bir araştırmayla vitamin tedavisinin vücut metabolizmasını normal hale getirmek ve davranış problemlerini azaltmak için etkili olduğu anlaşılmış. Bunun sonucunda da otistik çocuklar için vitamin tedavileri başlamış, bu tedavilerde yüksek dozda B6 vitamini ve Magnezyum birlikte kullanılmaktadır.
      c.Diyet uygulamaları: Gluten ve kazain maddelerini içeren besinlere karşı yapılan diyet uygulamaları bu bölüme ait en önemli tedavi şeklidir.Gluten maddesi tahıl ürünlerinde, kazain maddesi ise süt ürünlerinde karşımıza çıkan besin değerleridir. Bu iki besin değerinin ortak yönü insanlar için protein kaynağı olmaları, ancak otistik çocuklarda enzim eksikliği nedeniyle proteinler parçalanamıyorlar ve çocukların bünyesinde çeşitli problemlere yol açıyor. Tedavi bu maddelerin alınmasını engelleyerek oluşabilecek problemlerin önünü kesiyor.

      DUYUSAL VE ALGISAL TEDAVİLER:

      a.Duyu entegrasyonu tedavisi: Otistik çocuklar dış dünyadan aldıkları çeşitli duyuları ayırt edememe problemi ile karşı karşıyadırlar. Bu tedavi onlara duyusal ayrım yapmayı öğretmeyi hedefler.
      b.İşitsel entegrasyon tedavisi: Otistik çocuklarda görülen sese aşırı duyarlılık probleminin bir işitme bozukluğundan kaynaklandığına inanılmakta, bu nedenle işitme tedavileri ile bu problemin şiddeti azaltılmaya çalışılmaktadır.


      PSİKOLOJİK TEDAVİLER:
      Psikoterapi: Özellikle Dr. Kanner’in üzerinde durduğu bir yöntemdir, çünkü Dr Kanner’e göre hastalığın temel sebeplerinden biri bireyin sahip olduğu psikolojik geçmişti. Ancak sonraki yıllarda yapılan araştırmalar Kanner’in haklı olmadığını ortaya çıkarsa da psikoterapi halen otizmin tedavisinde kullanılan bir yöntemdir.


      EĞİTSEL TEDAVİLER:
      1987 yılında UCLA Üniversitesi’nden Dr. Ivar Lovaas yaygın gelişim bozukluklarından herhangi birine sahip olan bireylerin tedavisinde erken yaşta eğitime başlanılması gerektiğini önemle vurgulamış ve eğitimlere olabildiğince erken yaşlarda başlanılması için özel eğitim uzmanlarını uyarmıştır. Dr. Lovaas’a göre, otizmin tanısının 3 yaşından önce konması; çocuğun özbakım becerilerini geliştirmesi, toplum içinde yer alması ve eğitimine örgün sistemde devam edebilmesi için çok büyük önem taşır. Dr Lovaas’ın kendi geliştirdiği eğitim programına göre otistik bir çocuk haftada toplam 40 saat olmak üzere birebir eğitim seansına tabi tutulur, bu eğitim yardımıyla çocukta görülen davranış bozuklukları tedavi edilir.



      OTİZMDE DİL VE KONUŞMA TERAPİSİNİN ÖNEMİ




      Soru: Konuşma terapisi hakkında bize biraz bilgi verir misiniz? Neler yapılıyor terapi esnasında?

      Konuşma terapisi genel anlamda üç farklı konuyu kapsar; konuşma, lisan ve yutma. Lisan kısmı, lisan gelişimini ve lisanla ilgili herhangi bir geriliğe/bozukuğa sahip kişilerin tedavisini konu alır. Konuşma kısmı ise artikülasyon bozukluklarını (s ya da r gibi sesleri söyleyememe), çeşitli nedenlerden doğmuş telaffuz bozukluklarını, kekemelik gibi konuşmanın akıcılığını bozan problemleri, ses ve ses hastalıklarını konu alır. Yutma kısmı da nörolojik ya da mekanik bozukluklardan kaynaklanan yutma problemlerini konu edinir.


      Soru:Otistik çocuklar için yapılan terapilerde ne gibi uygulamalar yapıyorsunuz?

      Otistik çocuklara yapılan terapilerde lisan kısmı en önemli role sahiptir. Çünkü otistik çocuklar arasında lisan problemine sıkça rastlanır. Bu çocuklar karşılarındaki insanlarla iletişim problemleri yaşarlar, kendilerini dış dünyaya kapatarak yaşama eğilimi içindedirler, göz teması kurmaktan kaçınırlar. Dolayısıyla otistik çocuklar için yapılan terapilerde amaç, çocukları iletişime teşvik etmek veya derdini anlatabilecek konuma getirmektir. Ancak şunu unutmamalıyız ki otistik çocuklar her zaman konuşarak iletişim kurmayabilirler ya da kuramayabilirler, bu nedenle terapiler çocuklara konuşmayı öğretmeye odaklanmaz ,onun yerine sağlıklı bir şekilde ihtiyaçlarını anlatabileceği herhangi bir iletişim şekline odaklanır.



      Soru: Otistik çocuklar ne kadar sıklıkla terapi almalılar?

      Otistik çocuklar hayat boyu bu terapiyi almalılar, hayat boyu almasalar dahi uzun yıllar yoğun şekilde terapi görmeliler. Haftada bir kez terapiye mutlaka katılmalılar, haftada iki ya da üç kez katılmaları da onların gelişimleri için çok daha iyi sonuçlar getirecektir. Tabiki sadece terapi almak yeterli bir sonucu elde etmemizi sağlamaz, bu nedenle terapiler özel eğitimle desteklenmelidir.


      Soru: Bu terapinin otistik çocuklar için belirlenmiş ideal yaş dönemi var mı?

      Özellikle belirlenmiş herhangi bir yaş dönemi yok. Ama şunu biliyoruz ki terapiye ne kadar erken başlarsak iyi sonuç elde etme olasılığımız o kadar artar. Önceleri bilim adamları beyin gelişiminde 12 yaşa kadar olan dönemin büyük önem taşıdığını söylüyorlardı, ancak şimdi bu düşünce değişti ve beyinin uzun yıllar kendini yenileyebildiği ortaya çıktı. Bu nedenle hiçbir zaman umutsuz olmamak ve daha iyisi için çabalamak gerekli.


      Soru: Otistik çocukları tedavi ederken belirli şartlar arıyor musunuz? “Bir takım kriterlerimiz var, ancak bu kriterlere uyan çocukları tedavi edebiliyoruz” gibi bir şey söylüyor musunuz?

      Hayır, kesinlikle böyle bir şeyden bahsedemeyiz. Çocuğun problemi çok küçük de olsa çok büyük de olsa çocuk mutlaka müdahaleye ihtiyaç duyar.

      Soru: Terapiler esnasında aileler de kendi çocuklarının yanında bulunabiliyorlar mı?

      Ben o şekilde olmasını tercih ediyorum, çünkü ülkemiz şartlarında çocuklara devamlı olarak eğitim vermemiz mümkün olamıyor. Bu nedenle aileler terapileri desteklemek adına çok önemli bir role sahipler. Aileleri eğitmek ve ailenin “evdeki terapist” olmasını sağlamak tedavinin sürekliliği açısından çok gerekli.


      Soru:Tedavinin başarılı olması için ailelere düşen en önemli görev nedir?

      Tabii ki bu görev çocuğun durumuna göre değişebilir, ama bizim onlardan en çok istediğimiz şey çocuklarını iletişime teşvik etmeleri.


      Soru: Bu terapiyi alamayan çocukların aileleri için ne gibi aktiviteler tavsiye edersiniz?

      Aslında bu alan pratik önerilerin çok fazla verilebileceği bir alan değil. Bu nedenle belirgin örnekler veremiyorum.Lisan gelişimi iki ana kısımdan oluşur, bunlar algılama ve kendini ifade kısımlarıdır. Aileler çocuklarını eğitirken bu iki kısım üzerinde ayrı ayrı durmalı ve çocuklarına yaptıracakları çeşitli aktivitelerle bunları desteklemeliler. Örneğin komut algılamayı geliştirmek için, aileler çocukları ile konuşurken onlara birden çok basamaklı farklı direktifler vermeliler ve çocukların bu direktifleri anlayıp anlamadıklarına dikkat etmeliler.

        Similar topics

        -

        Forum Saati C.tesi 27 Nis. 2024, 3:34 am