HERKONU FORUM SİTESİ

Herkonu Forum Sitesi'ne Hosgeldiniz.

PLASENTA VE GÖBEK KORDONU FLAPPINGBUTT

Ailemize katilmak ister misiniz ? glsme


Join the forum, it's quick and easy

HERKONU FORUM SİTESİ

Herkonu Forum Sitesi'ne Hosgeldiniz.

PLASENTA VE GÖBEK KORDONU FLAPPINGBUTT

Ailemize katilmak ister misiniz ? glsme

HERKONU FORUM SİTESİ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HERKONU


    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU

    Lale
    Lale
    Yetişkin
    Yetişkin


    Kayıt tarihi : 27/01/08
    Kadın
    Mesaj Sayısı : 245
    Burç Sembolü : Kova / 21 Ocak - 19 Şubat
    Yaş : 50
    Medeni Durumu : Evli
    Çocuk Sayısı : 1
    Yaşadığı Şehir / Ülke : istanbul
    Resim Resim : PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Apap17
    Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
    Site Puanı Site Puanı : 13
    Rep Puanı Rep Puanı : 7

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Empty PLASENTA VE GÖBEK KORDONU

    Mesaj tarafından Lale Paz 30 Mart 2008, 8:12 pm

    Kordon kanı saklanması




    Bebeğinizin dünyaya merhaba dediği gün onu ilk
    kucağınıza aldığınız anda büyük bir olasılıkla
    bebeğinizle ilgili pekçok hayal aklınızın bir köşesinden
    geçecek. Onun ilk gülücüklerini, ilk adımlarını
    düşünüp mutlu olacaksınız. Onunla ilk tanıştığınız
    anda sanki ilk kez anne ya da baba deyişini kulaklarınızda
    duymanız da hayal dünyanızı süsleyebilir. Pek çok anne baba
    doğumdan hemen sonra çocuklarının gelecekleri ile ilgili
    hayal kurmaya başlarlar. Onun için yapacakları doğum günü
    partileri, birlikte çıkılacak tatiller, geziler hatta eğitim
    yaşamı ve evlilik gibi hayatının dönüm noktaları bile akla
    gelebilir. Büyük bir olasılıkla bebeğiniz ile ilgili
    aklınıza gelebilecek en son şey onun yakalaabileceği ciddi
    bir hastalık olasılığıdır.

    Ancak bazı anne-babalar çocuklarının ileride ciddi bir
    hastalığa yakalanma olasılığını daha ilk günden hesaba
    katıyorlar ve bu olasılığa karşı önlem almaya
    çalışıyorlar. Bu önlemin adı kordon kanı saklanması.

    Kordon kanı nedir?

    Anne karnındaki yaşamda bebek göbek kordonu ile plasantaya
    bağlıdır. Plasenta bebek ile anne arasındaki besin ve oksijen
    alış verişini sağlayan organdır. Doğumdan hemen sonra
    plasenta görevini tamamlayarak doğumun üçüncü evresinde
    rahim dışına atılır. Kordon kanı bebeğin doğumundan sonra
    göbek kordonu içinde kalan kandır. Bu kan bebeğin
    damarlarında dolaşan kandan daha farklıdır ve kan üretimde
    görev alan kök hücreleri içerir.

    Kordon kanının önemi nedir?

    İnsanın yaşamını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir
    öge olan kan temel olarak plazma adı verilen sıvı içerisinde
    bulunan üç ana tip hücreden oluşur. Bu üç hücre kırmızı
    küreler (eritrosit), beyaz küreler (lökosit) ve
    trombositlerdir. Eritrositlerin görevi hücreler arasında
    oksijen ve karbondioksit taşınmasıyken lökositler
    organizmanın bağışıklık sisteminin temelini oluşturular.
    Trombositler ise diğer pıhtılaşma faktörleri ile birlikte
    kanın pıhtılaşmasında ve kanamanın kontrolünde görev
    alırlar.

    Bu üç hücre grubunun hepsi de kemik iliğinde bulunan ve
    kök hücre adı verilen bir tür hücrenin farklışalması ile
    ortaya çıkarlar. Bir başka deyişle kemik iliğindeki kök
    hücreler her türlü kan hücresini üretme yeteneğindedirler
    ve bu üretim sürekli devam eder. .

    Çocukluk çağı lösemileri (kan kanseri) ile bazı kan ve
    bağışıklık sistemi hastalıklarının varlığında kemik
    iliği görevini sağlıklı olarak yerine getiremez. Öte yandan
    bu hastalıkların tedavisinde başvurulan kemopterapi ya da
    radyoterapi gibi uygulamalar kemik iliğindeki kök hücrelere
    zarar verir. Hastalığın ve tedavinin türüne göre bazı
    hastalarda kemik iliği nakli kaçınılmaz olur. Bu durumda
    hastanın kemik iliği ile uyumlu olan sağlıklı bir vericiden
    alınan sağlıklı kemik iliği ve kök hücreleri hasta kişiye
    verilerek sağlıklı kan hücrelerinin yeniden üretimesi
    amaçlanır. Böyle bir durumda hastanın kendi akrabaları hatta
    kardeşleri arasında dahi uygun bir verici bulma olasılığı
    %'ler civarındadır.

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Dsc00627


    1980'li yılların başlarında bilimadamlarının yenidoğan
    bebeklerin kordon kanında da kemik iliğindekine benzer kök
    hücrelerin bulunduğunu fark etmeleri ile birlikte kordon
    kanından elde edilen bu hücrelerin belirli hastalıkların
    tedavisinde kullanılabileceği fikri ortaya çıktı. Elde
    edilen kordon kanının belirli koşullar altında toplanıp
    dondurularak saklanabileceği ve daha sonra gerek duyulduğunda
    çözülerek kullanılabileceğini fark eden Dr. David Harris
    1992 yılında oğlunun kordon kanınını kendi laboratuvarında
    dondurarak sakladı. Daha sonra bu uygulamayı halka açması ile
    1994 yılında Dünyadaki ilk kordon kanı bankası Amerika
    Birleşik Devletlerinde kurulmuş oldu. Takip eden yıllar
    içinde dünya üzerinde pekçok kordon kanı bankası kuruldu ve
    binlerce bebeğin kanı bu bankalarda koruma altına alındı.

    Kordon kanının saklanması ne işe yarar?

    Kordon kanı bankalarında kanlar iki amaç için
    saklanmaktadır. Bunlardan ilk ve en önemli amaç bebeğin
    ileride kemik iliği nakli gerektirecek bir hastalığa
    yakalanması durumunda kendine ait sağlıklı kök hücreleri
    kullanılarak tedavi edilebilmesi ve bu sayede uygun kemik iliği
    vericisi aranması gerekliliğinin ortadan kalkmasıdır.
    Kişinin kendi hücre ve dokuları ile uyum sorunu
    olmayacağından bu oldukça önemli bir avantajdir. Bir diğer
    amaç ise saklanan kanın sahibi izin verdiği taktirde bu kanın
    başka hastaların tedavilerinde kullanılmasıdır.

    Hastanın kendi kordon kanı ile tedavi konusunda çok fazla
    deneyim yoktur. Gerçekçi olmak gerekirse bu tür uygulamalarda
    hastalığın yeniden tekrar etme riski bulunmaktadır. Öte
    yandan bebeklerinin kordon kanının saklanmasını talep eden
    anne-babaların asıl amacı bebeğin kardeşlerinde ya da yakın
    akrabalarında hastalık ortaya çıktığında tedavi
    açısından kolaylık sağlanmasıdır. 1988 yılında Fankoni
    Aplastik anemi hastalığı bulunan bir çocuğun ilk kez kordon
    kanı ile tedavi edilmesinden bu yana yüzden fazla hasta bu
    yöntem ile tedavi edilmiştir. Günümüzde 40'dan fazla
    hastalığın tedavisinde teorik olarak kordon kanı
    kullanılabilmektedir.

    Kişi büyüdükçe vücut hacmi arttığından kordon
    kanındaki kök hücre sayısı tedavide yetersiz olmaktadır. Bu
    yüzden kordon kanı yalnızca çocukluk ya da erken ergenlik
    çağındaki hastaların tedavisinde kullanılabilmektedir.

    Kordon kanı nasıl alınır?

    Bebek doğduktan hemen sonra göbek kordonu bağlanır ve
    içindeki kan özel bir sistem yardımı ile torba içine
    toplanır. Toplanan kan 36 saat içinde laboratuvara gönderilir.
    burada kanın içindeki kök hüreler ayrıştırılarak özel
    yöntemler ile dondurulur ve saklanır. İşlem normal ya da
    sezaryen ile olan doğumlarda uygulanabilir. Fazla zaman almayan,
    kolay bir işlemdir. Dondurulan hücreler daha sonra gerek
    duyulduğunda çözülerek tedavide kullanılır. Ne kadar fazla
    kan toplanabilirse o kadar fazla kök hücre toplanmış
    demektir. Bununla birlikte yaklaşık 30- 60 mililitre kordon
    kanı alınması yeterli olmaktadır.

    Kordon kanı saklanması, nispeten yüksek maliyetli bir
    uygulamadır. Tercih edilen laboratuvara göre dondurma
    işleminin ücreti 1500-2500 Amerikan Doları arasıda
    değişmektedir. Saklama ücretleri ise yıllık 90-100 Dolar
    civarındadır.

    Kordon kanı saklanması kimler için uygundur?

    Kordon kanı saklanmasının kimler için uygun ve gerekli
    olduğu konusunda bilim çevrelerinde fikirbirliği
    sağlanamamıştır. Nispeten yeni olan bu uygulama ile ilgili
    olarak iki farklı görüş bulunmaktadır. Bazı
    araştırmacılar sadece ailelerinde kemik iliği nakli
    gerektirebilecek hastalık öyküsü bulunan çiftlerin
    bebeklerinde bu uygulamanın yapılmasını savunmaktadırlar. Bu
    görüşün en önemli savunucusu Amerikan Pediatri Derneğidir.
    Diğer araştırmacılar ise kök hücre çalışmalarındaki
    hızlı gelişimi göz önünde bulundurarak herkesin bu
    alternatifi kullanmalarını önermektediler. İleride elde var
    olan kök hücrelerden yararlanılarak laboratuvar ortamında
    bunların farklı şekillerde kullanılabileceği olasılığı
    bu tür bir yaklaşımı desteklemektedir. Günümüzde kordon
    kanı ile tedavi edilebilen hastalıkardan bazıları
    şunlardır:


    • Çocukluk çağı lösemileri
    • Aplastik anemiler (kemik iliğinde hücre üretiminin
      olmaması)
    • Orak hücreli anemi
    • Talasemi
    • Amegakaryositik trombositopeni
    • Nöroblastom
    • Bazı bağışıklık yetmezlikleri


    İşlemin anne ve bebek açısından hiç bir risk
    taşımaması, olası bir hastalık durumunda tedavinin kemik
    iliği nakline göre daha kolay ve ucuz olması nedeniyle pekçok
    anne-baba adayı doğum sırasında bebeklerinin kordon kanının
    saklanmasını istemektedirler.

    Kordon kanı saklanmasına karar verildiğinde beklenen
    doğumdan en az 1-2 hafta önce ilgili laboratuvar ve doğumu
    yaptıracak olan hekime durum bildirilmeli ve gerekli
    hazırlıkların yapılması sağlanmalıdır. Bu sayede gerekli
    ekipman ve belgeler doğum anında hazır bulundurulabilir.

    Kordon kanı bankacılığı son birkaç yıl içinde
    ülkemizde de verilen bir hizmet haline gelmiş ve konuyla ilgili
    şirketler faaliyete başlamıştır. Bu şirketlerin bir kısmı
    toplanan kanı Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere
    temsilcisi oldukları şirketlerin merkezlerinin bulunduğu
    ülkelerde saklarken bir kısmı kendi bankalarını
    kurmuşlardır. Ancak ne yazık ki ülkemizde hala daha konu ile
    ilgili yasal düzenlemeler yapılmamış ve dolayısıyle
    kanları Türkiye'de saklayan şirketler açısından
    ruhsatlandırma başta olmak üzere yasal bir zemin
    oluşturulamamıştır.

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU

    Kordon kazaları (anne karnında bebek ölümü)





    Bebek bekleyen bir anne adayı için en korkunç ve dramatik
    olay doğuma az bir süre kala bebeğin kaybedilmesidir. Hiç
    arzu edilmeyen bu durum ne yazik ki zaman zaman
    karşılaştığımız bir gerçektir. Her yıl sadece Amerika
    Birleşik Devletlerinde 26.000 ölü doğum olgusu
    yaşanmaktadır.

    Anne karnında kaybedilen bebekler incelendiğinde çoğu
    zaman bu trajedik duruma yol açan herhangi bir neden saptanamaz.
    Nedeni saptanabilen nadir olgularda ise göbek kordonuna bağlı
    kayıplar kordon kazası olarak adlandırılır.

    Terme kadar ulaşan gebeliklerin %-30'nda değişik
    derecelerde kordon-plasenta bozuklukları bulunur. Bu
    bozuklukların fetusu ne derecede etkileyebileceği ise tam
    anlamıyla aydınlatılamamıştır.

    Yapılan araştırmalarda nedeni saptanabilen ölü
    doğumların 'inde olaydan kordon kazaların sorumlu olduğu
    gösterilmiştir.

    Kordon kazaları anne baba adayları için olduğu kadar
    doğum ile ilgilenen jinekologlar için de bir kabustur. Bunun en
    önemli nedeni kordon kazalarının büyük bir kısmının
    önceden tahmin edilememesi, riskli bebekleri saptayacak etkili
    bir yöntemin olmamasıdır. Her yıl dünyada binlerce bebek
    kordon kazası nedeni ile daha dünyaya gözlerini açamadan
    hayata veda etmekte ya da kalıcı hasarlar ile yaşamını
    sürdürmek zorunda kalmaktadır.

    Kordon kazasına bağlı ölümleri inceleyen bir
    araştırmada fetal kayıpların şaşırtıcı olarak genellikle
    anne adaylarının uykuda olduğu dönemlere rastgeldiği
    izlenmiştir. Bu araştırmanın sonucunda anne adayı uykudayken
    kan basıncında yaşanan bir düşüşün bebeğin kaybına
    neden olduğu ileri sürülse de daha sonraki çalışmalarda bu
    bulguyu destekleyecek yeterli bilimsel kanıt elde edilememiştir

    Kordon kazası nedir?Kordon kazası çok genel bir tanımlamadır ve basitçe
    göbek kordonunda meydana gelen herhangi bir olumusuzluğu
    belirtir. Bu olumsuzluk kordonun bebeğin boynuna dolanması
    olabileceği gibi, kordon sarkması hatta kordon içindeki
    damarların yırtılması da olabilir.

    Kordon kazaları ciddi olaylardır ancak altta yatan ek bir
    faktör olmaması durumunda kordon kendini koruyacak mükemmel
    mekanizmalara sahiptir. Kordonun yapısında bulunan Whorton jeli
    ve kordonun kaygan yapısı bu mekanizmalardan en önemlileridir.
    Buyapı sayesinde kordon kendisi için en uygun pozisyonu kolyca
    bulabilir.Anne karnında bebek kayıplarında kordon kazası
    çoğu zaman altta yatan ana neden olmaktan ziyade son evre
    olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka deyişle diğer
    bir olumsuz durum kordonu risk altına sokmaktadır. Bu olumsuz
    durumlar preeklempsi, bebekte gelişme geriliği gibi bulgularla
    kendini belli edebilir.

    Kordon kendisini zor koşullarda kurtarmak yeteneğinde bir
    yapıya sahip olduğu için "kordon kazası" sonucu
    fetal kayıp meydana geldiğinde, kordonun bu hassas yapısını
    bozabilecek patolojilerin araştırılması gerekli olur.
    Örneğin plasentada meydana gelen bir problem bebeğin kalbinin
    daha fazla kan pompalamasını gerektirmiş, bu da sonuçta
    bebeğin kalbini zorlamış olabilir. Plasentada var olan bir
    ölü doku bölgesi (infarkt alanı) ya da bir enfeksiyon aynı
    sonucu doğurabilir. Bir başka olasılk da kordonun plasentaya
    doğru yerden bağlanmamasıdır. Yine kordonun düz olması yani
    kıvrımlarının bulunmaması da bebekte olumsuz etki
    yaratabilmektedir.

    Fetal kayıp sonrası yapılan incelemelerde en sık
    rastanılan ve kordon kazası tanısı koyduran bulgular, kordonda düğüm olması, boyunda kordon dolanması
    kordon içindeki damarların yırtılması ve kordon sarkmasıdır.

    Kordon kazası
    riskini arttırabilecek durumlar nelerdir?



    Anormal
    miktarlarda amniyon sıvısı:
    Hamileliğin
    ilk trimesterından sonra amniyon sıvısının ana kaynağı
    bebeğin idrarıdır. Böbrekler kendilerine ulaşan kan
    miktarına göre idrar üretimlerini değiştirebilirler. Eğer
    oksijen desteğinde bir problem ortaya çıkarsa kan akımı kalp
    ve beyin gibi yaşam için böbreklerden çok daha önemli olan
    organlara yönelir. Bu durumda idrar üretimi ve dolayısı ile
    amniyon sıvı miktarı azalır. Amniyon sıvısının azalması
    bebeğe giden oksijen miktarındaki bir azalmayı
    yansıtabileceğinden önemlidir ve yakın takip gerektirir.


    Plasenta fonksiyonlarında anormallik: Genetik
    açıdan normal olan bir plasentanın anormal fonksiyon
    göstermesinin 4 temel nedeni olabilir:
    1) Rahimde septum gibi
    bir yapısal bozukluk,
    2) bağışıklık sisteminde bir
    bozukluk,
    3) Plasenta içindeki kılcal damar yapısında
    bozukluk ve
    4) enfeksiyonlar.


    Kordondaki nabız basıncında
    anormallik:
    Bu durum temel olarak bebeğin kalp
    fonksiyonları ile ilgilidir. Kalpde bulunan bir yapısal
    bozukluk ya da ritm bozukluğu yeteri güçte kan pompalamasını
    engelleyebilir. Bu durum doppler incelemesi ile saptanabilir.


    Valementöz ya da membranöz kordon
    girişi:
    Göbek kordonunun plasentaya bağlandığı
    bölgede bulunan bir anormallik kordon kazası riskini belirgin
    derecede arttırır.


    Sebebi her ne olursa olsun kordon kazaları
    çoğu zaman önceden saptanamayan ve önüne geçilemeyen
    dramatik gerçeklerdir.


    Kordon kazalarına neden olan komplikasyonların
    görülme sıklığı ve feta kayıba yol açma oranları şu
    şekildedir.
    Lale
    Lale
    Yetişkin
    Yetişkin


    Kayıt tarihi : 27/01/08
    Kadın
    Mesaj Sayısı : 245
    Burç Sembolü : Kova / 21 Ocak - 19 Şubat
    Yaş : 50
    Medeni Durumu : Evli
    Çocuk Sayısı : 1
    Yaşadığı Şehir / Ülke : istanbul
    Resim Resim : PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Apap17
    Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
    Site Puanı Site Puanı : 13
    Rep Puanı Rep Puanı : 7

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Empty Geri: PLASENTA VE GÖBEK KORDONU

    Mesaj tarafından Lale Paz 30 Mart 2008, 8:28 pm


    Komplikasyonİnsidans

    (görülme sıklığı)
    Mortalite

    (Fetal kayıp)


    Boyunda
    kordon dolanması
    14-30Bilinmiyor
    Kordonun aşrı kıvrılması%6-10
    Gerçek
    düğüm
    %1%6
    Gövdeye kordon dolanması%110
    Tek umbilikal arter%1-5%7-10
    Valementöz insersiyon% 0.5-10
    Kısa kordon BilinmiyorBilinmiyor


    Kordon sarkması

    Kordon sarkması kadın doğumda karşılaşılabilecek en
    acil durumlardan birisidir.

    Kordon sarkması nedir?

    Amniyon zarı açılıp suların gelmesi sırasında bebek daha
    doğum kanalına girmeden önce göbek kordonu rahim ağzından
    geçerek vajinaya doğru kayar. Bazen vajinayı da geçerek
    vücut dışına çıkabilir. Oldukça nadir karşılaşılan bir
    durumdur. Kordonun sarkmasını takiben bebek de doğum kanalına
    girince kordonu sıkıştırır ve içindeki kan akımını
    durdurur. Bu durumda bebeğin kaybedilmesi kaçınılmazdır.

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Sarkma


    Kordon sarkması en sık fetal geliş bozukluklarında
    görülür. Makat geliş ve yan geliş önemli risk
    faktörleridir. Yine erken doğumlarda ya da bebeğin çok
    küçük olduğu durumlarda da daha sık görülür. Kordonun
    normalden uzun ya da amniyon sıvısının fazla olması da risk
    yaratır.

    Bazen doğum eylemi sırasında su kesesinin doktor
    tarafından açılmasını takiben kordon sarkabilir. Bu durumla
    özellikle bebeğin kafasının yukarıda olduğu zamanlarda
    karşılaşılır.

    Tanı muayene sırasında kordonun elle hissedilmesi ile ya da
    vajina dışında gözle görülmesi ile konur.

    Kordon sarkması saptandığında çok acil hareket etmek
    gerekir. Doktor elini vajinadan çıkarmaz ve bebeğin önde
    gelen kısımlarını yukarıya, rahim içine doğru ittirerek
    kordona dolaşımı kesmeyecek alan kazandırmaya çalışır. Bu
    şekilde acil olarak ameliyathaneye gidilir. Doktorun eli hala
    vajinadayken başka bir ekip ile bebeği doğurtur. İhmal edilmiş olgularda ya da acil
    sezaryen şartlarının sağlanmadığı durumlarda bebek
    kaybedilir. Uygun şekilde müdahale edildiğinde bebekte çoğu
    zaman sorun yaşanmaz.

    Su kesesinin hastane dışında açıldığı durumlarda
    kordon sarkarsa kişi hastaneye ulaşıncaya kadar genelde bebek
    kaybedilir.

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Kor_res




    Doğumda kordon sıkışması


    Eğer doğum eylemi sırasında göbek kordonu çok fazla
    sıkışır ya da gerilirse içinden geçen kan akımı
    azalacaktır. Bu durumda bebeğe giden oksijen de azalır.
    Bebeğin buna ilk tepkisi kalp atım hızında bir azalmadır.
    Kasılma geçip de rahim gevşediğinde kordon üzerindeki baskı
    da kalkacağından kalp atım hızı normale döner. Bu duruma
    deseleresyon adı verilir.

    Kordon sıkışması normal doğumlarda çok sık rastlanılan
    bir durumdur. Özellikle kordonun kısa olduğu, boyuna dolandığı ya da
    üzerinde gerçek düğümolan olgularda daha sık görülür.

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Sikisma


    Amniyon sıvısının az olması ya da bebeğin iri olması da
    kordon sıkışması aşısından risk grubu oluşturur.

    Normalde bebeğin kalp atım hızı dakikada 120-160
    arasındadır. Hız dakikada 100 atımın altına düşer ve
    birkaç dakika içinde normale dönmezse bazı önlemler almak
    gerekir. Anne adayı sol yanına döndürülür ve oksijen
    verilir. Genelde bebekler bu durumdan kolayca kutulurlar.
    Deselerasyonların birkaç dakikadan uzun sürmesi ya da oksijene
    yanıt vermemesi durumunda bebeği riske atmamak için sezeryane karar verilir.



    Boyunda kordon dolanması

    Bebeklerin bir kısmı göbek kordonları boyunlarına
    dolanmış şekilde dünyaya gelirler. Kordon dolanması
    şeklinde adlandırılan bu durum halk arasında yaygın olarak
    bilinmektedir. Pekçok anne baba adayı doğumu düşünürken
    bebeklerinin boynunda kordon dolanması olup olmadığını merak
    ederler ve bundan endişe duyarlar. Özellikle problemli seyreden
    ve sonucunda bebekte sekel meydana gelen doğum öyküleri hamile
    kadınların en sık duyduğu öykülerdendir. Çoğu zaman
    çocuktaki kalıcı problemin nedeni olarak boynunda kordon
    dolanmış olması gösterilir. Oysa gerçek her zaman böyle
    değildir.

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Boyun


    Kordon dolanması ne sıklıkta
    görülür?


    Kordon dolanması nadir karşılaşılan bir durum değildir.
    Bebeklerin yaklaşık -25'inde doğum sırasında, kordonun
    boyuna bir kere dolandığı görülür. Her 500 doğumdan
    birinde ise kordon boyuna iki kere dolanmış olarak izlenir.
    Literatürde boyuna dolanmış daha fazla sayıda kordon
    halkasının olduğu da bildirilmektedir. benim bu konudaki
    kişisel deneyimim 5 halkadır. Sezaryen ile doğum yapan bir
    annenin bebeğinde kordon 5 kez boyuna bir kez de bebeğin
    gövdesine dolanmıştı. Halen sorunsuz şekilde yaşamını
    devam ettiren bu bebek çok nadir karşılaşılan bir durumun
    örneğidir.

    Kordon sadece bebeğin boynuna dolanmaz. Eller, ayaklar ve
    gövde de kordonun dolanabileceği kısımlardır. Ancak en sık
    boyun çevresinde görülür.

    Kordon dolanması neden olur?

    Bunun belirli bir nedeni yoktur. Hamileliğin erken dönemlerinde
    örneğin 18-19. haftalarda rahim içinde amniyon sıvısının
    kapladığı hacim bebekle karşılaştırıldığında çok daha
    fazladır. Bu bebeğe hareket serbestliği tanır. Kolayca
    hareket eden bebek bu sırada bir kordon halkasının içinden
    geçebilir. Kordonun yapısında bulunan Wharton jeli
    sıkışmasına engel olur. Bebeklerin çoğu ilerleyen
    dönemlerde bu halkanın içinden tekrar geri çıkarlar.
    Halkanın içinden çıkamadığı durumlarda gebelik
    ilerledikçe bebeğin hareket edebileceği alan azalır.
    Hareketleri daha kısıtlı hale gelir. Doğum sırasında hala
    daha halkanın içindeyse kasılmalarla birlikte aşağıya
    doğru hareket ettikçe kordon da boyun çevresinde kalır ve bir
    süre sonra plasenta tarafındaki ucun sabit olması nedeni ile
    boyun çevresine iyice dolanır ve bu şekilde doğar. Göbek
    kordonunun çok uzun olması boyuna dolanması açısından risk
    oluşturur.

    Tanı

    Kordon dolanmasının tanısı en sık doğum sırasında
    bebeğin kafası çıktığı anda konur. Bazı durumlarda ise
    36. hafta civarında ultarsonografide saptanabilir.



    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Usg_nuchal
    Doppler ultrasonda boyun etrafında

    izlenen göbek kordonu



    Kordon dolanması sorun yaratır
    mı?


    Bebeğin boynunun etrafında kordon dolanmış olması genellikle
    ciddi sorun yaratmaz. Kordonun özel yapısı içindeki
    damarların ve kordonun sıkışmasını engeller. Bu nedenle
    bebekler bu durumu kolaylıkla tolere edebilirler.



    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Kor_dog
    Sezaryende saptanan boynuna kordon dolanmış bir
    bebek



    Bazı durumlarda doğum kasılmaları sırasında bebek
    aşağıya doğru ilerledikçe, kordon boyun etrafında
    sıkışabilir. Bu sırada bebeğe giden kan ve oksijen miktarı
    azalır. Çoğu bebek bu durumu kolaylıkla tolere edebilirken
    bazı bebekler edemez. Bebeğin kalp atım hızında bir
    yavaşlama ortaya çıkar. Anne adayının sol yanına çevrilip
    oksijen verilmesi ile kalp atım hızı genellikle normale
    döner. Daha nadir durumlarda ise bebeğin kalp atımları
    düzelmez ve acil sezeryan
    gerekli olabilir.

    Eğer kordon kısa ise bebeğin aşağıya inişine izin
    vermeyebilir. Bu gibi durumlarda da bebeğin kalp atım hızında
    sürekli bir düşüş izlenir ve sezaryen ile doğurtulması
    gerekebilir.

    Boyunda kordon dolanması anne karnında aniden kaybedilen
    bebeklerde zaman zaman rastlanılan bir durum olmakla birlikte
    ölüme ne sıklıkta neden olduğu tam anlamıyla
    gösterilememiştir. Bununla birlikte ani bebek kaybına yol
    açabilen kodon kazalarından biri olarak kabul edilir. Gövdeye
    dolanan kordon varlığında ise bebek ölüm oranı 
    civarındadır.



    Göbek kordonu





    Göbek kordonu ya da bilimsel adı ile
    umbilikal kordon bebek ile plesenta arasında uzanan, ortasından kan damarları geçen hortum
    benzeri bir yapıdır. Kordon anne karnındaki gelişimi
    süresince bebeğin yaşam destek hattıdır. Göbek kordonu
    olmadan bebek canlılığını devam ettiremez. Gereksinim
    duyduğu besin maddeleri ve oksijen göbek kordonu ile bebeğe
    ulaşır. Benzer şekilde atık maddeler de yine bu yaşam destek
    hattı ile bebeğin vücudundan uzaklaştırılır.

    Göbek kordonu dalgıçlar ile tekne arasındaki bağlantıyı
    sağlayan hortuma benzetilebilir. Bağlantıdaki akım
    azaldığında hortumun diğer ucundaki birey, dalgıç ya da
    bebek tehlike altına girer. Doğanın koruma mekanizmaları
    insanların hayal gücünden daha karmaşıktır ve çoğu zaman
    işi şansa bırakmaz. Bu nedenle dalgıç ile
    karşılaştırıldığında bebeği koruyan pek çok faktör
    vardır.

    Göbek kordonunun amacı plasenta ile bebek arasındaki
    alışverişi sağlayan damarları dış etkilere karşı
    korumaktır. Kordon bu görevi çoğu zaman mükemmel bir
    şekilde başarır. Bu damarlardaki kan akımın bozulması
    bebeği ciddi tehlike içine sokar.

    Göbek kordonunun gelişimi

    Göbek kordonu yeni bir canlı gelişiminin çok erken
    dönemlerinde oluşmaya başlar.Rahim içi yaşamın beşinci
    haftasında umbilikal halka adı verilen oluşum içinde iki
    umbilikal arter (atardamar) ve bir umbilikal ven (toplardamar)
    bulunur. Bebeğin sindirim sistemi önce gövdesi dışında
    gelişmeye başlar ve 12-13. hafta civarında göbek kordonu
    içinden karın içine geçer. Daha sonra karın duvarı
    kapanır. Zamanında doğmuş bir bebeğin göbek kordonu
    özellikle bebeğe yakın ucu incelendiğinde bu oluşumlara ait
    kalıntılar da görülebilir.

    Göbek kordonunun yapısı

    Göbek kordonunun görevi plasenta ve bebek arasındaki
    damarların korunmasıdır. Kordon içerisinde 2 umbilikal arter
    ve 1 umbilikal ven olmak üzere toplam 3 adet damar bulunur. Bu
    damarlar Wharton Jeli adı verilen jöle kıvamında bir madde
    tarafından çevrelenmiştir. Bu jel son derece kritik bir
    yapıya sahiptir ve çok önemli bir fonksiyonu vardır: yastık
    görevi görmek. Tıpkı şekilden şekile sokulduğunda hemen
    eski halini alan poliüretan yastıklar gibi Wharton jeli de
    göbek kordonunun kıvrılması ve kırılmasını engeller. Bu
    özel yapı sayesinde göbek kordonunda gerçek bir düğüm olsa
    bile kordon tam anlamıyla sıkışamaz. Düğümün iki ucundaki
    kuvvet ortadan kalktığı anda düğüm hemen gevşer. Bu
    özellik içindeki damarların korunması açısından mükemmel
    fonskiyon görür.

    Kordon içindeki 2 arter bebeğin dolaşımındaki
    karbondioksit ve diğer atıkları plasentaya taşırken tek bir
    tane olan vendeki akım plasentadan bebeğe doğrudur ve oksijen
    ile besin maddelerinden zengin kan taşır.
    Lale
    Lale
    Yetişkin
    Yetişkin


    Kayıt tarihi : 27/01/08
    Kadın
    Mesaj Sayısı : 245
    Burç Sembolü : Kova / 21 Ocak - 19 Şubat
    Yaş : 50
    Medeni Durumu : Evli
    Çocuk Sayısı : 1
    Yaşadığı Şehir / Ülke : istanbul
    Resim Resim : PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Apap17
    Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
    Site Puanı Site Puanı : 13
    Rep Puanı Rep Puanı : 7

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Empty Geri: PLASENTA VE GÖBEK KORDONU

    Mesaj tarafından Lale Paz 30 Mart 2008, 8:28 pm


    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Usg_kordo_1
    12 haftalık gebelikte umbilikal
    kordonun

    ultrasonografik görüntüsü



    Göbek kordonunun uzunluğu ne
    kadardır?


    Umbilikal kordonun uzunluğu değişkendir. Çok nadiren achordia
    adı verilen durumda hiç kordon bulunmaz. Öte yandan çapı 3
    santimetre olan ve boyu 3 metreye kadar uzanan kordonlar da rapor
    edilmiştir.

    Göbek kordonu genellikle 28. haftaya kadar uzamaya devam eder
    ve bu haftadan sonra pek fazla uzamaz. Doğum anında normal bir
    kordonun ortalama uzunluğu 55 santimetre, çapı ise 1-2
    santimetre civarındadır. Doğumlarda saptanan kordonların
    %6'sı otuzbeş santimetreden kısa, ?'ü ise 80 santimetreden
    uzundur.

    Uzunluklar arasındaki farklılığın nedeni bilinmemektedir,
    ancak fetal hareketlerle ilgisi olduğu düşünülmektedir.
    Bebek ne kadar hareketli ise kordonun da o kadar uzayacağı
    ileri sürülmektedir. Doğum öncesinde kordon uzunluğunu
    herhangi bir yöntem ile ölçmek bir yana tahmin etmek dahi
    olanaksızdır. Uzunluğun bebeğe giden kan ve oksijen miktarı
    ile direkt ilişkisi gösterilememiştir.

    Damarların pıhtı ile tıkanması ya da gerçek düğüm
    görülme riski kordonun uzunluğu ile doğru orantılıdır.
    Kordon ne kadar uzunsa doğum sırasında su kesesi
    açıldığında sarkma riski de o kadar fazladır. Buna karşın kordonun kısa olduğu
    durumlarda ise plesentanın erken ayrılması, rahimin doğum sonrası dışa
    dönmesi, makat geliş
    gibi kompikasyonlara daha sık rastlanır ve vajinal doğum güç
    hatta olanaksız olabilir. Kısa kordon varlığında acil sezeryan oranları
    yüksektir.

    Göbek kordonu düz bir hortum şeklinde değildir. Kendi
    etrafında yumuşak kıvrımlar yapar. Bu yapısı ile telefon
    ahizesi ile telefon arasındaki kordona benzetilebilir. Ancak
    kıvrımlar çok sayıda ve keskin değildir. Zamanına doğan
    bir bebeğin kordonunda ortalama 11 kıvrım bulunur ve bunların
    yönü bebeğin soluna doğudur. Literatürde 380 kıvrıma sahip
    göbek kordonu görüldüğü bildirilmektedir. Düz ya da
    kıvrımı az olan kordonların kötü fetal etkileri olduğu
    düşünülmektedir. Benzer şekilde aşırı kıvrım da
    Wharthon jelinin kapasitesini zorlayarak damarların
    sıkışmasına neden olabilir. Kıvrımların fonksiyonun ne
    olduğu bilinmemektedir. Ven etrafında kıvrılan arterlerin her
    atımla birlikte vendeki kanın ilerlemesine yardımcı olduğu
    ve kordon düz olduğunda bu etkinin ortaya çıkmaması nedeni
    ile venöz kan akımında bozulma olduğu ileri sürülmektedir.

    Göbek kordonu işlevinin
    değerlendirilmesi


    Görüntüleme teknolojilerindeki gelişmeler göbek kordonunun
    fonksiyonlarını yerine getirip getirmediğinin
    değerlendirilmesine olanak tanımıştır. Doppler
    ultrasonografi tekniği ile kordon damarları içindeki kan
    akımının miktarı ve damarların bu akıma gösterdiği
    direnç hesaplanarak bebeğin risk altında olup olmadığı
    tahmin edilebilir.
    Lale
    Lale
    Yetişkin
    Yetişkin


    Kayıt tarihi : 27/01/08
    Kadın
    Mesaj Sayısı : 245
    Burç Sembolü : Kova / 21 Ocak - 19 Şubat
    Yaş : 50
    Medeni Durumu : Evli
    Çocuk Sayısı : 1
    Yaşadığı Şehir / Ülke : istanbul
    Resim Resim : PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Apap17
    Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
    Site Puanı Site Puanı : 13
    Rep Puanı Rep Puanı : 7

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Empty Geri: PLASENTA VE GÖBEK KORDONU

    Mesaj tarafından Lale Paz 30 Mart 2008, 8:29 pm

    GÖBEK KORDONUNDA
    GÖRÜLEN PATOLOJİLER


    Tek umbilikal arter

    Tek bebeklerin %1'inde, ikizlerde ise %5 olguda en az bir bebekte
    tek umbilikal arter bulunur. Soldaki arterin eksikliğine daha
    fazla rastlanır.


    Göbek kordonu içindeki damarlar ultrason
    ile net bir biçimde görülebilir. Ven arterlerden daha
    büyüktür. Rutin incelemelerde sadece bir büyük bir küçük
    olmak üzere 2 damar görülmesi ile tanı konur.


    Tek umbilikal arter olan fetuslarda
    anomalilere daha sık rastlanmaktadır. Bu bebeklerin
    -50'sinde yarık damak, kalp anomalileri, merkezi sinir
    sistemi anomalileri, spida bifina
    ,
    diyafram fıtığı, kistik higroma, hidronefroz, displastik
    böbrek, parmak fazlalığı, parmakların yapışık olması
    gibi anomaliler bulunmaktadır. Yine tek arter varlığında
    marjinal ya da valementöz insersiyon daha sıktır.


    Tek umbilikal arter varlığında hamilelik
    sırasında ya da doğumdan hemen sonra bebek ölüm oranı %7-10
    civarındadır. Ölümlerin üçte ikisi doğumdan önce
    olmaktadır. Doğumdan sonra kaybedilen bebeklerde ise sıklıkla
    doğumsal bir anomali izlenmektedir. Anomali olmayanlarda ise en
    sık karşılaşılan bulgu rahim içi genişliği
    dir.

    Rutin incelemelerde tek umbilikal arterden
    şüphe edildiğinde mutlaka detaylı inceleme yapılmalı, kalp
    anomalilerine sık rastlandığı için fetal ekokardiyografi
    istenmelidir.


    Bu olguların 0'unda trizomi 13, trizomi 18, ya da triploidi
    gibi genetik bozukluklar vardır. Down sendromu ise nadir görülür. Genetik bozukluk nedeni
    ile tek umbilikal arter saptanan olgularda mutlaka amniyosentez
    yapılmalıdır.

    Valemantöz insersiyon ve vasa
    previa


    Göbek kordonu normalde plasentaya tam ortasından girer. Bununla
    birlikte doğumların yaklaşık %7'sinde insersiyon noktası
    plasentanın kenarındadır. Buna marjinal insersiyon adı
    verilir. Yaklaşık %1 olguda ise göbek kordonu direkt olarak
    plasentaya girmez. Damarlar göbek kordonundan çıktıktan sonra
    bir süre zarların içinde uzandıktan sonra plasentayla
    bağlantı kurarlar. Valemantöz insersiyon adı verilen bu durum
    çok tehlikelidir. Damarlar koruma altında olmadığından
    zarlarda meydana gelen bir hasar direkt olarak damarların da
    yırtılmasına neden olur.

    Damarların rahim ağzına yakın bir yerden zarlara girmesine
    ise vasa previa adı verilir. Bu da çok tehlikeli olabilecek bir
    durumdur ve 2000-3000 doğumda bir görülür.

    Valemantöz insersiyon ultrason ile saptanamaz. Bazen vasa
    preiva varlığında bu durum ultrasonda anlaşılabilir ya da
    muayene sırasında damarlardaki nabız el ile hissedilebilir.
    Böyle bir bulgu durumunda doğumun sezaryen ile yapılması
    gerekir. Vasa previanın doğumda fark edilmesi durumunda
    bebeklerin yaklaşık yarısı kaybedilir.

    Plasentanın servikse yakın yerleşmiş olması, plasentada
    anormal şekil izlenmesi ve çoğul gebelikler vasa previa
    açısından risk faktörü oluşturur.

    Kordon hematomu

    Kordon hematomu kanın damar dışına, Wharton
    jeli içine kaçması demektir. 5.000 -13.000 doğumda bir
    görülür. Kordosentez ya da amniyosentez
    gibi girişimler sonrasında görülebileceği gibi umbilikal
    vendeki bir varisin yırtılması sonucu da oluşabilir. Kordon
    kistleri de hematom açısından risk oluşturur.

    Kordon hematomu olan bebeklerin yarısı kaybedilir.

    Tanı doppler ultrason incelemesi ile konabilir. Kordonda
    hematom saptandığında mümkün olan en kısa zamanda, akciğer
    olgunlaşması sağlandıktan sonra bebek doğurtulmalıdır.

    Kordon kisti

    Kordon kistlerine hamileliklerin %3'ünde
    rastlanır. Kordonun uzunluğu bozyunca herhangi bir bölgede ve
    damarların arasında olur. Düzensiz şekilli yapılardır.

    Erken embryonik dönemdeki allantois adı verilen yapının
    kalıntılarından köken aldıkları düşünülmektedir.

    Gerçek kist ya da yalancı kist olabilir. Yalancı kistler 6
    santimetre büyüklüğe ulaşabilir ve Warthon jelinin
    sıvılaşması sonucu oluşurlar. Gerçek kist varlığında ise
    omfalosel, hidronefroz gibi anomalilerin varlığı
    araştırılmalıdır.

    Kistler kendiliğinden kaybolabilir. Gerçek ya da yalancı
    olsun kist varlığında olguda eşlik eden yapısal ya da
    kromozomal anomali vardır. Kist ne kadar uzun süre kaybolmadan
    kalırsa anomali bulunma riski de o derece yüksektir.

    Kaybolmayan kist varlığında amniyosentez ya da kordosentez
    yapılmalı ve kromozomal bir bozukluk olmadığı
    gösterilmelidir.

    Büyük kistlerin olması durumunda bebeğin akciğer
    olgunlaşması sağlanır sağlanmaz doğum
    gerçekleştirilmelidir.
    Lale
    Lale
    Yetişkin
    Yetişkin


    Kayıt tarihi : 27/01/08
    Kadın
    Mesaj Sayısı : 245
    Burç Sembolü : Kova / 21 Ocak - 19 Şubat
    Yaş : 50
    Medeni Durumu : Evli
    Çocuk Sayısı : 1
    Yaşadığı Şehir / Ülke : istanbul
    Resim Resim : PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Apap17
    Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
    Site Puanı Site Puanı : 13
    Rep Puanı Rep Puanı : 7

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Empty Geri: PLASENTA VE GÖBEK KORDONU

    Mesaj tarafından Lale Paz 30 Mart 2008, 8:30 pm

    Kordon varisleri

    Umbilikal venin herhangi bir alanda kistik
    genişlemesi kordon varisi olarak adlandırılmaktadır. Nadiren
    görülür ve nedeni bilinmemektedir. Tanısı doppler ultrason
    incelemesi ile konur. Saptandığında yakın takip gerektirir.

    Göbek kordonu iltihabı

    Tüm doku ve organlarda olduğu gibi göbek kordonunda da iltihap
    olabilir. Bu duruma "funisitis" adı verilir. Funisitis
    amniyon sıvısı enfeksiyonlarında görülür. Fetusa ait
    alyuvarlar dolaşım dışına çıkarak kordon içinde
    birikirler. Funusitis 20. haftadan önce görülmez.

    Wharton jelinin olmaması

    Wharton jeli göbek kordonu içindeki damarları koruyan bir
    maddedir. Jelin olmadığı durumlarda davarlar kıvrılma ve
    basınca karşı korumasız hale gelirler. Çok nadiren tüm
    kordon boyunca Wharton jelinin olmadığı görülebilir. Bu
    durumda bebeğin kaybedilmesi büyük bir olasılıktır. Bazen
    de Wharton jeli kordoun sadece bir kısmında eksiktir. En sık
    göbek kordonunun fetusa bağlandığı kısma yakın bölgelerde
    görülür. Bu durumda bebeğin hareketleri ile birlikte kordon
    büküleceği için bebek kaybedilebilir.

    KORDONA BAĞLI KOMPLİKASYONLAR

    Göbek kordonunda meydana gelen problemlere bağlı olarak
    hamilelik sırasında ya da doğumda bazı komplikasyonlar
    meydana gelebilir. Temel olarak bu komplikasyonlar 4 tanedir ve
    kordon kazası olarak adlandırılırlar.


    1. Boyunda kordon dolanması: Halk
    arasında en iyi bilinen komplikasyonlardan birisidir.
    Yaklaşık her 4-5 doğumdan birinde bebeğin boynunda bi
    rkerekordon dolandığı görülür. Çoğu zaman sorun
    yaratmamakla beraber bazı durumlarda bebek için riskli
    olabilir.

    2. Kordon sıkışması: Özellikle
    doğum sırasında kordonun baskı altında kalmasına
    bağlı olarak bebeğe giden kan ve oksijen miktarında
    azalma olur. Bebeğin bu duruma ilk tepkisi kalp atım
    hızındaki azalmadır. Çoğu zaman sorun yaratmamakla
    birlikte acil sezaryen gerekli olabilir.

    3. Kordonda gerçek düğüm olması:
    Nadir görülen bir durumdur. Genelde sorun yaratmaz ve
    bebek doğduktan sonra fark edilir. Nadiren bebeği
    tehlikeye atabilir.

    4. Kordon sarkması: Su kesesi
    açıldığında göbek kordonunun rahim ağzından
    dışarıya sarkmasıdır. Kadın doğumdaki en acil
    durumlardan birisidir ve acil sezaryen gerektirir. Fark
    edilmediğinde bebeğin kaybedilmesi kaçınılmazdır




    Plasenta

    Dokuz aylık macera sona erip bebeğiniz dünyaya merhaba
    dedikten hemen sonra doktorunuzun dikişlerden önce yapacağı
    bir işlem daha vardır: tüm hamilelik boyunca bebeğinizin
    pekçok gereksinimini karşılayan plasentayı çıkarmak. Halk
    arasında son ya da eş olarak da adlandırılan plasenta geçici
    bir organ olup hamilelik açısından hayati öneme sahiptir.

    Tüm hamilelik süresince fetus tüm gereksinimlerini annesi
    yardımıyla sağlayan bir parazit gibidir. Çok erken
    dönemlerde embryo çok küçük olduğundan gereksinimleri ve
    atık ürünleri de son derece azır ve bu gereksinimlerini rahim
    boşluğu salgıları yardımıyla giderebilir. Ancak bu durum
    çok çabuk değişkenlik gösterir. Embryo büyümeye devam edip
    dolaşım sistemi oluştuktan sonra besin maddesi ile gaz
    alışverişini sağlayacak daha etkili bir sisteme gerek duyar.
    Bebeğin dolaşımı ile annenin dolaşımı arasında bu alış
    verişi sağlayan sistem plasentadır.

    Madde alışverişi dışında plasentanın bir başka görevi
    daha vardır. Plasenta ana endokrin organlardan birisidir.
    Östrojen ve progesteron gibi steroid hormonlar ile bazı protein
    hormonların salgılanmasından sorumludur.

    Plasentanın gelişimi

    Plasentanın oluşumu gebeliğin çok erken dönemlerinde, embryo
    daha blastokist aşamasındayken başlar. Embryo rahim duvarı
    içine yerleştikten sonra (implantasyon) bazı hücreler
    ayrışarak bebeği oluştururken diğer hücreler plasentayı
    oluşturmak üzere farklılaşmaya başlar. Bu aşamada rahimin
    iç kısmını döşeyen ve endometrium adı verilen tabaka da
    farklılaşır. Bu tabaka artık desidua olarak adlandırılır.
    Endometriumun bu değişimi yumurtalıklardan salgılanan
    hormonların etkisi ile olur.

    Plasenta gebeliğin yaklaşık 18 haftasına kadar büyümeye
    devam eder. Bu döneme kadar gebeliğin sürdürülmesi için
    gerekli hormonal destek yumurtalıklar tarafından salgılanır.
    Daha sonra ise bu görevi plasenta üstlenir.

    Genelde doğumda plasenta 20-22 santimetre çapında disk
    şeklinde bir yapıdır, 2-2.5 santimetre kalınlığında ve
    yaklaşık 500 gram ağırlığındadır.Bununla birlikte
    plasenta boyutları çok değişkenlik gösterebilir.

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Plasenta1PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Plasenta2


    Plasenta fonksiyonu

    Plasentanın temel görevi gelişmekte olan fetun gereksinm
    duyduğu besin maddelerini anneden bebeğe aktarmak, fetusun
    metabolizma neticesi ürettiği atık ürünleri annenin
    dolaşımına aktarmak ve yine anne ile bebek arasında oksijen
    ve karbondioksit alışverişini sağlamaktır.

    İlk kez 1559 yılında Realdus Columbus bu geçici organa
    "yuvarlak kek" anlamına gelen plasenta adını
    vermiştir. 1796 yılında oksijenin keşfinden sadece 22 yıl
    sonra Erasmus Darwin plasentanın görevinin insanlardaki
    akciğer ve balıklardaki solungaçlar ile benzer olduğunu ileri
    sürmüştür.

    Zannedilenin aksine bebeğin kanı ile annenin
    kanı asla birbiriyle temas etmezler
    . Bebeğin
    kanı ile annenin kanı arasında pekçok tabaka bulunur. Kandaki
    maddeler bu tabaklar yardımıyla değiş tokuş edilir.

    PLASENTA VE GÖBEK KORDONU Pl_katlar


    Plasenta karmaşık bir yapıdır sadece geçirgen bir zar
    değildir. Bazı maddeler plasentadan olduğu gibi geçerken
    bazılar geçiş sırasında metabolize olur bazıları ise hiç
    geçemezler. Öte yandan glukoz ve oksijen gibi bazı maddlerin
    bir kısmı geçiş sırasında plasenta tarafından
    kullanılır.

    Gaz Transportu

    Oksijen ve karbondioksit gibi gazlar kısmi basınçlarındaki
    farklılıklar yardımıyla transfer edilirler. Örneğin anne
    kanındaki oksijen bebek kanındakine göre daha fazla olduğu
    için doğal olarak annenin kanından fetal tarafa doğru geçiş
    gösterir. Oksijen basıncı daha düşük olmasına rağmen
    bebeğin kanı dokulara anne kanındaki kadar oksijen taşıma
    yeteneğine sahiptir. Bunun nedeni bebek kanındaki hemoglobin
    oranının yaklaşık P daha fazla olmasıdır. Öte yandan
    fetal dolaşımdaki hemoglobinin oksijen taşıma kapasitesi
    yetişkin hemoglobinininden çok daha fazladır.

    Karbondioksit açısından bakıldığında ise fetusta çok
    fazla üretildiğinden bebek kanındaki oran ve basınç çok
    daha fazladır. Bu nedenle karbondioksit bebek kanından anne
    kanına doğru geçiş gösterir.

    Besin maddeleri

    Plasenta ve fetus için temel enerji kaynağı glukozur. Glukoz
    plasentadan yardımlı diffüzyon adı verilen bir sistemle
    geçer. Glukozun bir kısmı değişmeden bebeğe geçerken kalan
    kısmı plasnetada metabolize edilerek laktata
    dönüştürülür.

    Proteinlerin yapı taşı olan amino asitler fetal kanda daha
    fazla miktarda olmasına rağmen fetusun yoğun gereksinimi
    nedeniyle anne kanından alınırlar. Bu geçiş aktif transport
    adı verilen sistemle olur.

    Diğer besin maddelerinin geçişi de benzer şekilde olur.

    Bazı antikorlar, ilaçlar vb. maddelerde benzer
    mekanizmalarla plasentadan bebeğe geçebilirler.

    Hormon üretimi

    Madde alışverişinin yanısıra plasenta, yumurtalık, rahim,
    meme dokusu ve bebek üzerinde etkili pekçok hormon ve hormon
    benzeri maddenin üretiminden de sorumludur.

    STEROİD HORMONLAR

    Plasentada iki ana tür seks steroidi üretilir. Bunlar östrojen
    ve progesterondur.

    Progestinler:Progesteron reseptörüne
    bağlanan hormonlar kabaca progestinler olarak
    adlandırılırlar. Progesteron hormonunun kendisi gebelik
    hormonu olarak da adlandırılır. Bunun nedeni gebeliğin
    yerleştiği endometriumu desteklemekte üstlendiği kritik
    roldür. Miktarı değişmekle birlikte tüm memeli hayvanların
    plasentaları progesteron üretir. Hamileliğin başında
    plasenta bu görevi üstlenen kadar gerekli olan progetsreon
    yumurtalıkta korpus luteum adı verilen yapıdan üretilir.
    Korpus luteum yumurtlamadan sonra yumurtalıkta kalan
    kısımdır. Bazı memeli türlerinde hamileliğin hemen
    başında plasnetadan salgılanan progesteron yeterli olduğu
    için korpus luteum ameliyatla çıkarılsa bile gebelik devam
    eder. Oysa insanda bu operasyon düşüğe neden olur.

    Hamilelikte progesteronun 2 temel görevi vardır:


    • Endometriumun desteklenmesi: Fetusun
      yaşamını devam ettirebilmesi için gerekli ortamın
      sağlanmasıdır. Eğer endometrium üzerindeki
      progesteron desteği ortadan kalkarsa agebelik sonlanır.
    • Rahim kaslarının kasılmalarının
      baskılanması:
      Buna myometrium üzerinde
      progesteron bloğu adı verilir. Rahimin kasılması ve
      gebeliğin düşük ya da erken doğum ile sonlanmasını
      engelleyen önemli faktörlerden birisidir. Hamileliğin
      sonlarında doğru bu blok artan östrojen hormonu ile
      baskılanır.


    Progesteron ve diğer progestinler aynı zamanda hipofiz
    bezinden olan hormon salgısını engeleyerek hamielik süresince
    yeni bir yumurtlama olmasını engellerler.

    Östrojenler: Plasenta bazı türde östrojenlerin
    üretiminden de sorumludur. İnsanlarda plasentada üretilen
    asıl östrojen estrioldür. Türler arasında farklılıklar
    bulunmakla birlikte plasentada üretilen östriol bebekte
    üretilen androjenlerden, plasentada üretilen progestinlerden ya
    da diğer steroid hormonlardan üretilir.Bazı istisnai durumlar
    dışında anne kanında östrojen düzeyi gebeliğin sonları
    yaklaştıkça zirveye ulaşır. Plasental östreojenlerin iki
    temel görevi vardır.


    • Myometriumun gelişiminin uyarılması ve
      progestronun myometriumu baskılayıcı etksinin
      dengelenmesi:
      Pekçok türde artan östrojen
      düzeyleri rahim kası üzerinde oksitosin adı verilen
      hormonun bağlanacağı reseptörlerin yapımını
      hızlandırarak rahimi doğuma hazırlar. Oksitosin rahim
      kasılmalarını sağlayan ve suni sancı sırasında da
      dışarıdan verilen hormondur.
    • Meme dokusunun uyarılması:
      Östrojenler memede süt üretiminden sorumlu olan
      dokuların yapımını uyarırlar.


    Progestinler gibi östrojenler de hipofiz bezini baskılayarak
    hamilelik süresince yeni bir yumurtlama olmasını engellerler.

    İnsanlarda plasental östrojen (estriol) bebekte üretilen
    androjenlerden üretildiği için fetusun iyilik halinin
    değerlendirilmesinde önemli rol oynar.

    PROTEİN HORMONLAR

    Hemen her memelide değişik türlerde protein yapısında
    hormonlar ve benzeri maddeler de üretilir. Bu maddeler hem anne,
    hem bebek hem de plasentanın fizyolojisinde önemli rol
    oynarlar.

    Koriyonik gonadotropin: Sadece gelişmiş
    memelilerde üretilen bir hormondur. İnsanda üretilen formuna
    human chorionic gonadotropin ya da kısaca hCG
    adı verilir. hCG yumurtalıktaki korpus luteum üzerindeki özel
    alanlara bağlanarak bu yapının gerilemesini engeller. Bu
    sayade korpus luteum plasenta tam anlamıyla görevi üstlenene
    kadar progesteron üretmeye devam eder ve gebeliğin düşükle
    sonuçlanması engellenir. Bu nedenle hCG annenin moleküler
    düzeyde gebeliği fark etmesini sağlayan ilk sinyaldir. Gebelik
    testlerinde kanda veya idrarda hCG saptanması testin pozitif
    yani gebeliğin var olduğu anlamına gelir.

    Plasental laktojenler: Bunlar süt
    üretminden sorumlu olan prolaktin ve büyümeyi, sağlayan
    büyüme hormonuna benzer hormonlardır.Genelde gelişmiş tür
    canlılarda üretilir. Bu hormonların fonkisyonları tam
    anlamıyla açıklığa kavuşturulamamıştır. Bebeğin ve
    annenin metabolizmasında dengeleyici rol oynadıkları
    düşünülmektedir.

    Relaksin: Bu hormonun progesteronla beraber
    gebeliğin idamesinde rol aldığı düşünülmektedir.
    Pelvisteki bağların gevşemesini sağlamak da olası etkileri
    arasındadır.

    PLASENTA ANOMALİLERİ

    Küçük plasenta

    Genelde normalden küçük plasenta bazı anomalilerle birlikte
    görülür. Annenin hamilelik öncesi aşırı zayıf olması ya
    da gebelik süresince yeterli kilo almaması durumunda plasenta
    küçük olabilir. Annenin kan hacmi yeteri kadar artmadığında
    rahimden plasentaya giden kan akımı da yetersiz olacağından
    plasenta yeteri kadar büyüyemez. Öte yandan plasentanın
    küçük olması doğal olarak fonkisyonlarını erken yitirmesi
    (erken yaşlanması) sonucunu getirir. Plasentanın erken
    yaşlanması gebeliğe bağlı yüksek tansiyon (preeklempsi)
    varlığında sıkça karşılaşılan bir durumdur. Bununla
    beraber bazı genetik bozukluklarda da plasenta normalden
    küçük kalabilir.

    Büyük plasenta

    Bu durumun en önemli nedenleri, plasentada ödem, annede diabet,
    annede ciddi anemi, bebekte anemi, doğumsal frengi ve plasenta
    arkasına kanamadır. Nadiren toksoplazma enfeksiyonu, doğumsal
    fetal nefroz gibi durumlar da bu tabloya neden olabilir.
    Plasental ödem şideetli ve yaygın olduğunda bebeğe giden kan
    ve oksijen miktarı azalacağından düşük apgar'lı bebeklere
    daha sık rastlanır. Bu tablonun sonucu olarak yenidoğan
    ölümleri daha sık görülebilir.

    İnce plasenta

    Erken doğumlarda ve bazı fetal anomalilerde plasenta ince
    olabilir. Plasentanın normalden çok daha ince olması fetal
    gelişim geriliği ve yenidoğan ölüm riskini arttırmaktadır.

    Kalın plasenta

    Bu durum hastalıktan ziyade sağlık belirtisidir.

    Loblu plasenta

    Plasentanın birden fazla loba ya da aksesuar loba sahip
    olmasının klinik önemi bilinmemektedir.

    Ultrasonda kalsifikasyon

    Doktorunuz ultrason incelemesi sonrasında bebeğinizin
    plasentasında kalsifikasyonlar gördüğünü söyleyebilir. Bu
    durum son 3 ayda normal kabul edilir. Öte yandan kalsifikasyon
    plasnetanın erken yaşlanma belirtilerinden biri olabilir.
    Kalsifikasyon ne kadar çoksa fonksiyon görebilen normal alan o
    kadar azalmış demektir. Bu durumda bebeğe giden kan ve oksijen
    miktarı azalmaktadır. Ancak korkmayın. Plasentanın rezervi
    yüksektir. Bebeğin tehlikeye girmesi için plasentanın büyük
    kısmının kalsifiye olması gerekir.

      Forum Saati Cuma 26 Nis. 2024, 5:20 pm