Stres ve kaygı ilişkisi
Tüm canlılar, en ilkelinden en gelişmişine kadar yaşamsal bir tehlike ile karşı karşıya kaldıklarında "kaç" veya "saldır" tepkirlinden birini tercih etmek durumunda kalırlar. Kaçmak için de saldırmak için de organizmanın en yüksek derecede alarm durumuna geçmesi gerekir. Bu durum otomatik olarak (bilinçli bir katkının dışında) ortaya çıkar. Salınan adrenalin birden artar, tansiyon yükselir, kalp hızlı atmaya başlar deriden kan çekilip kaslara pompalanmaya başlar, heyecan artar, gözbebekleri büyür, dikkat yoğunlaşır..vb.
Tüm bunlar heyecan ve gerilim belirtileridir. İnsanların uyaranlar karşısında alarma geçtiği her durumda bu gerilim hali tekrarlanır. Sürekli uyaran altında bulunup da gerilim halinin sürekli yaşanması durumuna kısaca stres diyoruz. İşte bu stresin artmış ve hastalık boyutuna gelmiş, tıbbi tedaviye ihtiyaç duyulur halini "kaygı" olarak tanımlıyoruz. Kaygının kökeninde yaşamın sürdürülmesi ve uyum davranışının gelişimini sağlamak yatar. Aslında sağlıklı olan bu duygunun yoğun yaşanmaya başlanması ve diğer insanlarla ilişkileri olumsuz yönde etkilemeye başlaması yani yaşamı olumsuz yönde etkilemesi rahatsızlık boyutunu ortaya çıkarır.
Stres karşısında kadın erkek farkı
Stres karşısında kadınların "sosyal" erkeklerin ise "asosyal" olmasına neden olan en önemli etkenlerden biri "OKSİTOSİN" denilen hormondur.
Organizmanın stres altındayken salgıladığı hormonlardan biri olan oksitosin; kişinin daha sakin, rahat ve sosyal olmasını sağlarken, kaygıyı da azaltır. Kadın ve erkek arasında ortaya çıkan fizyolojik faktörler burada da devreye girmektedir. Çünkü kadınlık hormonları oksitosinin etkisini arttırırken, örneğin; testosteron gibi erkeklik hormonu bu etkiyi büyük ölçüde azaltmaktadır. Kadını sakinleştirerek "savaş ya da kaç" davranışını engelleyen, onu çocuklarına ve diğer kadınlar yaklaştıran etken oksitosin ve endorfin hormonlarıdır
DR. FUNDA GÜDÜCÜ SAĞIR- PSK. DR. AYŞEGÜL ERAY
Tüm canlılar, en ilkelinden en gelişmişine kadar yaşamsal bir tehlike ile karşı karşıya kaldıklarında "kaç" veya "saldır" tepkirlinden birini tercih etmek durumunda kalırlar. Kaçmak için de saldırmak için de organizmanın en yüksek derecede alarm durumuna geçmesi gerekir. Bu durum otomatik olarak (bilinçli bir katkının dışında) ortaya çıkar. Salınan adrenalin birden artar, tansiyon yükselir, kalp hızlı atmaya başlar deriden kan çekilip kaslara pompalanmaya başlar, heyecan artar, gözbebekleri büyür, dikkat yoğunlaşır..vb.
Tüm bunlar heyecan ve gerilim belirtileridir. İnsanların uyaranlar karşısında alarma geçtiği her durumda bu gerilim hali tekrarlanır. Sürekli uyaran altında bulunup da gerilim halinin sürekli yaşanması durumuna kısaca stres diyoruz. İşte bu stresin artmış ve hastalık boyutuna gelmiş, tıbbi tedaviye ihtiyaç duyulur halini "kaygı" olarak tanımlıyoruz. Kaygının kökeninde yaşamın sürdürülmesi ve uyum davranışının gelişimini sağlamak yatar. Aslında sağlıklı olan bu duygunun yoğun yaşanmaya başlanması ve diğer insanlarla ilişkileri olumsuz yönde etkilemeye başlaması yani yaşamı olumsuz yönde etkilemesi rahatsızlık boyutunu ortaya çıkarır.
Stres karşısında kadın erkek farkı
Stres karşısında kadınların "sosyal" erkeklerin ise "asosyal" olmasına neden olan en önemli etkenlerden biri "OKSİTOSİN" denilen hormondur.
Organizmanın stres altındayken salgıladığı hormonlardan biri olan oksitosin; kişinin daha sakin, rahat ve sosyal olmasını sağlarken, kaygıyı da azaltır. Kadın ve erkek arasında ortaya çıkan fizyolojik faktörler burada da devreye girmektedir. Çünkü kadınlık hormonları oksitosinin etkisini arttırırken, örneğin; testosteron gibi erkeklik hormonu bu etkiyi büyük ölçüde azaltmaktadır. Kadını sakinleştirerek "savaş ya da kaç" davranışını engelleyen, onu çocuklarına ve diğer kadınlar yaklaştıran etken oksitosin ve endorfin hormonlarıdır
DR. FUNDA GÜDÜCÜ SAĞIR- PSK. DR. AYŞEGÜL ERAY