Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçasıdır. Yunanlılar Afrodit'in Kıbrıs'tan geldiğini varsayarlar. Bir söylenceye göre tanrılar kralı Zeus'un kızı olan Afrodit, bir başka inanışa göre de deniz köpüklerinden doğmuş ve bir deniz kabuğundan karaya çıkmıştır.
Afrodit'e önceleri durgun denizlerin, başarılı yolculukların, bağ ve bahçelerin, gül ve mersin türünden nazlı bitkilerin tanrıçası olarak tapıhrdı. Sonradan aşk ve güzellik tanrıçası olarak benimsendi. Tüm tanrıçaların en güzeliydi. Yalnız ölümlü erkekleri değil tanrıları bile baştan çıkarabilecek yetenekteydi. Hoşlandığı ölümlülerin isteklerini yerine getirir, nefret duyduklarına ve gücünü hafife alanlara çok acımasız davranırdı.
Afrodit'in erkeklerin yaşamını nasıl etkilediğine ilişkin pek çok öykü vardır. Örneğin Truvalı Paris, Afrodit'i tanrıça Hera ve Athena'dan daha güzel bularak birinci seçmiş, bunun üzerine Afrodit Paris'e eşlik etmesi için dünyanın en güzel kadınını bulacağına söz vermişti. Bu kadın Zeus'un kızı Truvalı Helen'di. Sparta Kralı Menelaos'un karısı olan Helen'i kaçırması için Afrodit Paris'e yardım etti ve bu olay Truva Savaşı'na yol açtı. Medea'nın İason'a âşık olmasında ve İason'un Altın Post'u kazanmasında da Afrodit'in parmağı vardır.
Kimi söylencelere göre Afrodit demircilerin tanrısı Hephaistos'un karısıydı. Sayısız sevgilisi vardı. Bunlardan en ünlüsü savaş tanrısı Ares'ti. Aşk tanrısı Eros, Ares ile Afrodit'in oğludur. Afrodit'in bir başka sevgilisi de Truvalı Ankhises'tir; Afrodit ile Ankhises'in oğlu olan Aeneas Roma'yı kuran kahraman olarak ünlüdür.
Roma mitolojisinde bağ ve bahçelerin koruyucu tanrıçası olarak tapınılan Venüs, sonradan Yunan tanrıçası Afrodit ile bir tutulmuştur.
tanrıca hera
Kronos'un büyük kızı olan Hera aynı zamanda Baş Tanrının karısıdır. Zeus kendisine bir hayat arkadaşı aradığı zaman o henüz sütannesi Markis ile birlikte yaşayan genç bir kzdı, ve Markis onu hiç yalnız bırakmıyordu. Bununla beraber bir kış mevsiminin çok soğuk bir gününde Hera ıssız bir yerde yalnız başına bulunuyordu. Birden bire soğuktan üşümüş, titreyen bir kuğu geldi ve omzuna kondu. Üşüyen kuşa acıyan Hera onu yakalayıp ısıtmak için göğsüne yasladı. Oysa bu bir kuş değil Baş Tanrı Zeus'tu.
"Hera, dedi istiyorum ki sen benim karım olasın, büyük gözlü güzel Tanrıça benim peşimden gel, OlymposTa parlak bir that üzerinde ve benim sağımda oturarak saltanat sür.
Hera razı oldu ve Baş Tanrı düğünü yapmak için karısını Kitheron dağının ormanlarla süslenmiş en yüksek tepesine götürdü. Tanrıların evlenmesine sevinen ağaçlar onları selamlamak için dallarını eğdiler ve çeşmelerden Ambrosia (Tanrıların özel içeceği) kokusu yayıldı. Bütün Tanrı ve Tanrıçalar bu düğünde bulunmak için Olypos dağından aşağı indiler. Düğün çok muhteşem oldu. Düğünde göklerin ve yerin bütün Tanrıları, perileri hazır bulunmuştu. Düğüne yalnız Khelone adındaki bir peri kızı gelmemişti. Bu yüzden tembelliğinin cezası olarak onu ağır hareketin ve hantallığın sembolü olan kaplumbağaya çevirdiler. Hera Baş Tanrının elinden tutar tutmaz yaldızlı bir bulut onları neşe içinde Olympos'un tepesine Zeus'un sarayına götürdü.
Güzel Tanrıça Hera o günden sonra; Ölümsüzler arasında, Baş Tanrının karısı, Olympos'un sultanı olarak kaldı. İlahi otoriteyi kocası ile birlikte paylaştı. O'da Zeus gibi bazen göğün en yüksek yerinde gürler, öfkeye kapıldığı zaman rüzgarın zincirlerini çözer, denizleri altüst ederdi. Denizlere sözünü geçirir ve bazen ayaklarının altında parlayan yıldızlara bile karışır onları idare ederdi.
Olympos'ta oturan bütün Tanrıçaların en güzeli en çok saygı göreni idi. Kocasının sarayında toplantı salonuna girdiği zaman bütün Tanrılar ayağa kalkar onu selamlarlardı. Onun öfekiside Zeus'unki gibi korkunçtu, tahtında otururken sinirlendiği zaman bütün Olympos'u titretirdi.
ATHENA
ATHENA Efsanesi
Bir adı da Palas olan Athena, Baş Tanrı Zeus'un çok sevdiği bir kız idi. Zekâ tanrıçası Athena'nın doğumu oldukça gariptir. Annesi akıllı Metis (Hikmet)'ti. Efsaneye göre Baş Tanrı Zeus, Metis'i yutmuş, yani kendi içine atmış ve onu kendisinin bir parçası yapmıştı.
Akıllı ve zeki Zeus Metis'i uzun süre kafasının içinde taşıdı. Ondan kurtulma zamanı gelip çatınca demir ve ateş tanrısı Hephaistos'u çağırdı. Ona "Başım çatlayacakmış gibi ağrıyor, artık dayanamıyorum. Alnıma hızla keskin baltanı vur. Korkma sen emrimi yerine getir, ben başıma ne geleceğini biliyorum." dedi.
Hephaistos, Baş Tanrıya karşı gelmeye cesaret edemedi ve baltasını Zeus'un alnına indirdi. O anda yarılan yerden zafer çığlıkları atan güzel bir kız çıktı ve dans etmeye başladı. Tepeden tırnağa kadar silahlı idi. Başında altın bir miğfer kıvılcımlar saçıyordu. Parlak bir zırh, bütün vücudunu kaplamıştı. Elinde ise yepyeni bir mızrağı sallıyordu. Bu hali gören bütün ölmezler hayret ettiler, şaşırdılar.
Güneş bile onu görüce ne yapacağını unuttu, atlarının dizginlerini çekti, arabasını göğün boşluğunda bekletti. Büyük Olympos dağı bu yeni Tanrıça'nın doğuşu ile sarsıldı. Toprak'tan müthiş bir gürültü çıktı. Denizler kabarmaya dalgalar coşmaya başladı.
Zeka ve aydınlık tanrıçası olan Athena, aynı zamanda savaş tanrıçası da sayılırdı. Savaş gürültülerini ve silah seslerini uyandırmasını ve canlandırmasını da isterdi. O, Yunanlılar için yenilmez bir kavgacıydı, cesareti başka hiç bir tanrı ile kıyaslanamazdı. Onun cesareti kurnazca, yiğitliği sessizce idi. O, gösteriş ve yaygarayı sevmezdi.
Athena, kabalık ve her türlü zulümden iğrenirdi. Temiz kalpliydi. Adaletten hoşlanırdı. İyi ve akıllı insanların yardımına koşmak adetiydi.
Bir gün çok beğendiği, sevdiği cesur Tydeus, çok uzun süren bir savaşta ağır yaralanmış ve yere düşmüştü. Athena, babası Zeus'a ona yardımcı olması, acıması için yalvardı. Babasından, bu cesur savaşçıya ilaç götürmek onu ölümsüzler arasına katmak için izin istedi. Zeus, bu istediğini kabul edince derhal yeryüzüne, savaş meydanına indi. Fakat Tydeus'un yakaladığı düşmanından korkunç bir biçimde intikam almakta olduğunu gördü. O, kendisine getirilen düşmanın kemiklerini kırıyor, kafasını eziyor, sonra bir barbar gibi kafatasının içinden çıkan beynini yiyordu.
Athena, bunu görünce ondan iğrendi. Yardımına koştuğu savaşçıya sırtını dönerek onu kendi kaderiyle başbaşa bıraktı. Barbarca davranışıyla yardımı hak etmediğini göstermişti.
Zeka tanrıçası Athena, bazen yeryüzüne iner, savaşlara katılırdı. Yunanlılar, Medyalılara karşı savaştığında küçük ordularını Athena idare etmişti. Bu yüzden bir avuç insan, barbarların çok kalabalık ordusuna karşı büyük bir zafer kazanmıştı.
Athena, aynı zamanda şehirlerin bekçisi ve koruyucusuydu. Sevdiği şehirlerin kalelerinde, surlarında canla başla savaşırdı. Yalnız savaşları sevmezdi, barışları da severdi, barışın nimetlerini, medeni hayatın güzelliklerini, zafer kazanan kralların kalplerine sokardı. Bu yüzden medeniyetle ilgili her şeyin koruyucusu sayılırdı
Ana Tanrıça Kybele
Ana Tanrıça Kybele, doğayı,bereketi,toprağı, canlılığı ve verimliliği simgeler. Kendi kendine doğurur. Hem ana, hem bakiredir. Bu nedenle ayrımsız tüm Tanrı’ların anasıdır.12 yada 17 göğsü olduğu söylenir
Kybele’nin kendi kendinden dağdan doğduğuna inanılır. Ağaçlık doruklarda, mağaraların derinliklerinde oturur. Doğaya söz geçirir, yer altından çıkan yılanları havada savurur. Bunlar yer altı güçlerinin simgesidir.
Yaşamın da, yaşamı doğuran ölümün de kraliçesidir. Kültün yayıldığı her yerde “Kara Hanım”dır. Simgesi de kara bir göktaşıdır. Bu taş O’nun belirtisi olarak Pessinus’a gökten inmiştir.
Ana Tanrıça Kibele, ismini, Kybelon Dağı'ndan almıştır. Ana Tanrıça hakkında pek çok efsane bulunmaktadır. Bunlardan biri de şöyledir:
"Ana Tanrıça, Pessinus yakınlarında koyunlarını otlatan, Ates ya da Attis adındaki bir delikanlıya aşık olur. Attis, Tanrıça uğruna, bir kaya üzerinde erkekliğini kurban eder ve bunun sonucunda ölür. Ancak ilkbaharda Kibele'nin gözyaşlarıyla tekrar dirilir. Bu yeniden dirilişi yaşatmak için, kendileri de hadım olan Pessinus Tapınağı rahipleri Galloslar büyük tören düzenlerler. 22 Mart'ta, Atis'in altında erkekliğini feda ettiği çam ağacından kesilmiş bir dalı, tapınağa getirirler. Bütün dindaşlar ve rahipler, matem içinde göğüslerini döverler, çam kozalakları ile her yerlerini kanatırlar. Bir yandan müzik eşliğinde Galloslar Tapınağın mihrabı çevresinde kendilerini kaybedinceye kadar dönerler. Bazen, vecde gelmiş olan biri, taş bir bıçakla, mihrabın üstünde erkekliğini keser ve Gallos olup Ana Tanrıça ile birleşmiş olur. 25 Mart'ta, Başrahip "Archigallos" birdenbire bütün lambaları yaktırır. Attis tekrar dirilmiştir. Çocuklar ve genç kızlar beyaz elbiseler giyerler. Coşkun bir bayram başlar."
[b]
attis erkekliğini kurban edip kanını toprağa akıtır ve bu sayede kendini kibeleye adamış olurr..bundan sora kibeleye aşık olan herkes erkekliğini kesip çam ağacına asar ve bu şekilde kendini kibeleye adayıp onla birlikte olacağına inanırlar..çam ağacının 4 mevsiz canlı kalmasının sebebide burdan gelmektedir...
işin ilginç yanı ise yılbaşı süslerininde temeli bu olaya dayanır kibeleye kendilerini adamak için erkeklik organlarını kesip çam ağacına asmaları ve çam ağacının 4 mevsim canlı kalması yılbaşı ağacının çam ağacı olmasını asılan erkeklik organlarınınsa süs mahiyeti görmesine yol açar..
En son reco_54 tarafından Perş. 30 Tem. 2009, 12:28 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi