HERKONU FORUM SİTESİ

Herkonu Forum Sitesi'ne Hosgeldiniz.

ÇOCUKLARIN HAKLARI FLAPPINGBUTT

Ailemize katilmak ister misiniz ? glsme


Join the forum, it's quick and easy

HERKONU FORUM SİTESİ

Herkonu Forum Sitesi'ne Hosgeldiniz.

ÇOCUKLARIN HAKLARI FLAPPINGBUTT

Ailemize katilmak ister misiniz ? glsme

HERKONU FORUM SİTESİ

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

HERKONU

Similar topics


      ÇOCUKLARIN HAKLARI

      Nemo
      Nemo
      Admin
      Admin


      Kayıt tarihi : 13/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 615
      Burç Sembolü : Yengeç / 22 Haziran - 22 Temmuz
      Yaş : 56
      Mesleği : Teknisyen
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 2
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Yurtdışı
      Resim Resim : nemo
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler : Doğruluk sonsuzluğun güneşidir.
      Nasıl olsa doğar.

      Wendell Phillips

      Site Puanı Site Puanı : 203
      Rep Puanı Rep Puanı : 20

      ÇOCUKLARIN HAKLARI Empty ÇOCUKLARIN HAKLARI

      Mesaj tarafından Nemo Paz 20 Nis. 2008, 6:52 pm

      ÇOCUKLARIN HAKLARI

      Toplumsal yaşamda bazı gelişmeler öylesine tam olur, bazı haklar öylesine işlerlik kazanırlar ki zamanla bu haklara sahip olanlar dahi bunları olağan karşılamaya başlarlar ve daha önceleri birtakım kişilerin, bu hakları kazanmak için ne denli zorluklarla karşılaştıklarının bilincine varamazlar.

      Bundan yüzyıllar kadar önce, küçücük çocukların yalnızca bir lokma ekmek parası kazanabilmek için saatlerce ağır işlerde çalışmak zorunda olmalarına pek kimse aldırmıyor ve toplumlarca bunda herhangi bir gariplik görülmüyordu. Gene o tarihlerde dünyaya gelen bebeklerin yarısından fazlasının önlenebilir çocuk hastalıklarından yaşamlarını kaybediyor olmaları dahi bazen olağan karşılanıyordu. Gerçekte, o yıllarda çocukların büyük çoğunluğu her zaman kısa ve acılı ömür sürmüş, cehalete ve ürkütücü bir yoksulluğa mahkum olmuşlardı.

      Yüzyıllardır çok sayıda kadın ve çocuğun kıyımına neden olan bir başka etken ise silâhlı çatışma ortamları ve savaşlar olmuştur. Genelde insanoğlu sürekli bir barış ve huzur özlemi içindedir ve özlenen bu barışa bir gün yeryüzünde artık savaşlar ve silâhlı çatışmalar sona erdiğinde varılacağı düşüncesini taşır. Oysa artık tüm insanlığın özlemini çektiği barış yalnızca savaş ve silâhlı çatışmaların bulunmadığı bir ortamda değil ama belki bir gün tüm insanların yaşamdan ve onun nimet ve olanaklarından eşit olarak yararlanmalarına olanak sağlamasıyla gerçekleşebilecektir.

      Birinci Dünya Savaşı’nın ardından evrensel barışın sağlanmasına katkıda bulunmak amacıyla ülkeler bir araya gelip bugünkü Birleşmiş Milletler’in temeli olan“Milletler Cemiyeti’ni kurduklarında öncelikle barışçı ve mutlu bir toplumun inşaası gereğine dikkati çekerek milletlerin uymalarını istedikleri yaşam standartlarını tespit etmeye çalıştılar. Bu arada toplumun temel taşları olan çocukların her türlü ihmal ve istismardan öncelikle korunma haklarını vurgulamak amacıyla ve onların her hâl ve koşulda yetişkinlerden daha özel olarak ele alınmaları gerekliliğinden hareketle ilk uluslar arası Çocuk Hakları Bildirgesi’ni hazırladılar. Bu Bildirge 26 Eylül 1924’de,Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nda kabul edildi. Çocukların yaşatılmaları, gelişmeleri ve korunmalarının uluslar arası bağlamda ilk kez temel ilke olarak ele alındığı bu 5 maddelik bildirgeyi imzalayan devlet büyüklerinin arasında genç Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal de yer alıyordu. Uluslar arası iyi niyetin göstergesi olan bu çalışmalar ne yazık ki 1939’da patlak veren İkinci Dünya Savaşı ile önce Milletler Cemiyeti’nin geçerliliğini yitirmesi, buna bağlı olarak da Çocuk Hakları Bildirgesi’nin yalnızca bir kâğıt parçasından öteye gidememesine neden oldu.

      İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilâtı, 1946 yılında BM Ekonomik ve Sosyal Konseyi’ne “dünya halklarını 1924’lerdeki kadar birbirlerine bağlamak” amacıyla 1924 Cenevre Bildirgesi’nin canlandırılmasını önerdi, bundan iki yıl sonra 1948’de BM Genel Kurulu’nda İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Bildirge’de temel insan haklarının neler olduğu saptanmakta ve bu hakları ihlâl edenler sorumlu tutulmaktadırlar. İnsan Hakları Bildirgesi doğal olarak çocukların hak ve özgürlüklerini de içermektedir .Ancak çocukların yaradılışları icabı korunmaya ve gözetilmeye ihtiyaçları olduğu gerçeğinden hareketle, bildirgenin üzerinde yapılan ayrıntılı çalışmalarla yeniden 10 maddelik bir Çocuk Hakları Bildirgesi hazırlandı ve 20 Kasım 1959’da BM Genel Kurulu’nda oy birliği ile kabul edildi.

      İkinci Dünya Savaşı birincisine oranla çocukları daha fazla şiddet ve felâketlere maruz bırakmıştı; işte bunun önlenebilmesi amacı ile 1959ÇocukHakları Bildirgesi’nde çocuğun fiziksel ve ruhsal olarak olgunlaşmamış olduğu göz önünde tutularak, doğum öncesi ve sonrasında özel bakıma ve korunmaya muhtaç olduğu vurgulanarak, artık çocuklar arasında ayırım yapılmaması, çocukların gelişmelerini sağlayacak tüm imkân ve olanaklardan yararlanmaları gerçeği vurgulanıyordu. Ayrıca fiziksel, zihinsel veya ruhsal özürlü çocukların eğitim ve bakım görmeleri öngörülüyor, bu tür çocukların sevgi ve anlayışa ihtiyaç duydukları ve eğitim hakları olduğu fikri savunuluyordu. Uluslar arası topluluk çocuk refahı ile ilgili konularda yol gösterici olarak bu bildirgeyi yıllarca göz önünde tutmuştur.

      Ancak zaman içinde sür’atle gelişen ve kalkınan dünyamızda çocukların haklarının korunması, onların ihmal ve istismardan uzak tutulmalarının sağlanması için yalnızca bir iyi niyet ifadesinden öteye gidemeyen bu bildirgelerden daha bağlayıcı olan uluslar arası belgelere gereksinim olduğu gerçeğini ortaya çıkarttı.

      1979 yılı tüm dünyada Birleşmiş Milletler Çocuk Yılı olarak kutlanıldığında bu gereklilik de öncelik olarak ele alındı ve Polonya’nın o zamanki Yargıtay Başkanı Prof.Adam Lopatka’nın çağrısı ve önderliğinde Birleşmiş Milletler Sekreteryası’nın değişik birimlerinde ve belli başlı uluslar arası sivil toplum kuruluşlarının da katılımıyla 10 yıl süren çalışmalar sonucunda hazırlanan bugünkü Çocuk Haklarına dair Sözleşme, 20 Kasım 1989’da BM Genel Kurulu’nda oy birliği ile onaylandı. Sözleşme 26 Ocak 1990 tarihinde Birleşmiş Milletlere üye devletlerin imzalarına açıldı. Belgeyi aynı gün 61 ülke imzalamıştır. Bir ilk gün duyarlılığı olarak bu rakam rekor bir düzeyi temsil eder. Çünkü bir sözleşmenin imzalanması, genel olarak, imzacı ülkenin söz konusu belgeyi kendi yasama düzeyinde onaylamayı düşündüğünün göstergesi sayılmaktadır. Bir ülke sözleşmeyi onayladığında ise artık sözleşme iç hukuk bünyesine girdiği için, kendi ulusal yasalarını gözden geçirerek bunların sözleşme hükümleriyle uyumlu olmasını sağlamaya mecbur olmaktadır. Böylelikle de söz konusu ülke bu hükümlere uymakla yükümlü olduğunu açıklamakta, bunu yerine getirmemesi hâlinde ise uluslar arası topluluğa hesap vermeyi kabul etmektedir.

      Sözleşme uluslar arası yasa olması için gerekli asgari 20 ülkenin onayından sonra 2 Eylül 1990 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin BM’de onaylanması ile yürürlüğe girmesi arasındaki zaman, on aydan biraz fazla bir süredir ve rekor düzeydedir. Çünkü genelde bu tür anlaşmaların yürürlüğe girmesi çok daha fazla zaman almaktadır. İşte yalnızca bu olgu bile uluslar arası topluluğun çocuklara ilişkin değer yargılarını, ilgilerini ve kararlılıklarını simgelemeye yeter.

      Bugün Çocuk Haklarına dair Sözleşme, Amerika Birleşik Devletleri ve Somali dışında 191 ülke tarafından onaylanmıştır. Türkiye Sözleşme’yi 14 Eylül 1990’da imzalamıştır.

      Birleşmiş Milletler Örgütü 29-30 Eylül 1990 tarihinde New York’da gündem maddesi tek ve “ÇOCUK” olan bir zirve düzenlemiştir. 71 devlet ya da hükûmet başkanının katılımıyla gerçekleşen Çocuk Zirvesi’nde ülkelerin 2000 yılına kadar“ Çocukların Yaşatılması,Geliştirilmesi ve Korunmasına” dair gerçekleştirmeleri beklenen hedefler belirlenmiştir, ayrıca bu hedeflere erişebilmeleri için öngördükleri programları belirleyen çalışma plânları da ülkelerden talep edilmiştir. Bu doğrultuda ülkemizin de çocuklarımız için gerçekleştireceklerini belirleyen öyle bir “Eylem Plânı” vardır.
      Nemo
      Nemo
      Admin
      Admin


      Kayıt tarihi : 13/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 615
      Burç Sembolü : Yengeç / 22 Haziran - 22 Temmuz
      Yaş : 56
      Mesleği : Teknisyen
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 2
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Yurtdışı
      Resim Resim : nemo
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler : Doğruluk sonsuzluğun güneşidir.
      Nasıl olsa doğar.

      Wendell Phillips

      Site Puanı Site Puanı : 203
      Rep Puanı Rep Puanı : 20

      ÇOCUKLARIN HAKLARI Empty Geri: ÇOCUKLARIN HAKLARI

      Mesaj tarafından Nemo Paz 20 Nis. 2008, 6:53 pm

      SÖZLEŞMENİN İÇERİĞİ

      Çocukların MAGNA CARTA’sı olarak nitelendirilen Sözleşme dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar bütün halklar için aynı anlamı taşımaktadır ve ırk, dil, cinsiyet, din, etnik ya da toplumsal farklılık, mülkiyet, özürlülük, doğum ya da başka farklılık gözetilmeksizin bütün çocuklar için eşit ölçüde geçerlidir. Böyle bir sonuç uzun görüş alış verişleri ile elde edilmiştir. Bu görüşmeler sırasında, farklı toplumsal ve ekonomik sistemlere sahip, yaşam konusunda değişik kültürel ve dinsel yaklaşımlar taşıyan ülkelerin temsilcileri, her yer için geçerli olacak bir dizi ortak değer ve amaç ortaya çıkartabilmek için sivil toplum kuruluşları ve Birleşmiş Milletler örgütleriyle birlikte çalışmışlardır.

      Sözleşme, ortak standartları ortaya koyarken, devletlerin farklı kültürel, toplumsal, ekonomik ve siyasal gerçeklerini de göz önüne almıştır. Bu sayede, tek tek devletler, herkes için geçerli olan haklar çerçevesinde, bunların hayata geçirilmesine yönelik kendi ulusal yollarını kullanabileceklerdir.

      Çocuk Haklarına dair Sözleşme’nin temel ilkesi ÇOCUĞUN YÜKSEK YARARIDIR VE HER KONUDA ÇOCUĞUN YÜKSEK YARARININ GÖZETİLMESİNİ ÖNGÖRÜR. Bu sözleşme çocukların haklarının gözetilmesinde asgari standardı tespit eder çocuğun öncelikle aile içinde ve aile çevresinde korunması esasını öngörür. Çocuğun KENDİSİ İLE İLGİLİ KARARLARDA GÖRÜŞ BİLDİRMESİ VE BU GÖRÜŞÜN DİKKATE ALINMASINI emreder.

      Çocuk Haklarına dair Sözleşme öncelikle ana babaya olmak üzere ailelere, topluluklara, gençlere, öğretmenlere, sağlık çalışanlarına, emniyet görevlilerine ve devlete çocuklarla ilgili olarak asgari yükümlülükler veren, davranış biçimleri öngörür. Yapıcı ve ileriye dönük bir yaklaşım taşıyan Sözleşme, onaylayan Devletlere, çocukların ülkelerinin toplumsal ve siyasal yaşamında etkin ve yaratıcı bir yer alabilmelerine elverişli koşulları hazırlamaları çağrısında bulunmaktadır.

      Çocukların haklarını bütün yönleriyle medenî, siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel olarak birlikte kapsayan Sözleşme, bir haktan yararlanılmasının, diğer haklardan soyutlanamayacağını kabul etmektedir. Gene Sözleşme sergilemektedir ki çocuğun kendi düşünsel, ahlâkî ve manevî niteliklerini geliştirmek için gereksinim duyduğu özgürlük, başka şeylerin yanısıra sağlıklı ve güvenli bir çevreyi, tıbbî bakım olanaklarını ve yiyecek, giyecek ve barınak anlamında asgarî standartları öngörür.

      SÖZLEŞMEDEN ÇARPICI NOKTALAR

      • Sözleşme uyarınca çocuğa uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, onsekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır.
      • Taraf Devletler her çocuğun temel yaşama hakkına sahip olduğunu kabul ederler.
      • Taraf Devletler çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azamî çabayı gösterirler.
      • Her çocuk doğumla birlikte bir isim ve vatandaşlık hakkına sahiptir.
      • Mahkemeler, yardım kuruluşları ya da idarî makamlar çocuklarla ilgili konuları ele aldıklarında, çocuğun yüksek yararı göz önüne alınacak başlıca hususu oluşturacaktır. Bu konuda çocuğun görüşü özenle dikkate alınacaktır.
      • Devletler, çocukların herhangi bir ayırım gözetilmeksizin bütün haklarından yararlanabilmelerini güvence altına alacaklardır.
      • Yetkili makamlarca ve çocukların kendi esenlikleri için başvurulan durumlar dışında, çocuklar ana babalarından ayrılmayacaklardır.
      • Devletler kendi topraklarına giriş çıkışlara izin tanıyarak ailelerin yeniden birleşmesini kolaylaştıracaklardır.
      • Bir çocuğun yetiştirilmesinde başlıca sorumluluk ana-babaya aittir ancak Devlet bu alanda onlara gerekli yardımı gösterecek, çocuk bakım kurumlarını geliştirecektir.
      • Devletler, cinsel anlamda kötüye kullanım ve sömürü dahil her türden fiziksel veya zihinsel zarar ve ihmale karşı çocukları koruyacaklardır.
      • Devletler, ana babasız çocuklara uygun koruyucu aile sağlayacaklardır. Evlât edinme işlemleri özenle düzenlenirken, çocuk evlât edinen ailelerin çocuğun doğduğu ülkeden dışarıya çıkarmaları durumunda gerekli güvencelerin ve hukukî geçerliliğin sağlanabilmesi için uluslar arası anlaşmalara başvurulacaktır.
      • Özürlü çocuklar özel muamele, eğitim ve bakım görme hakkına sahiptirler.
      • Çocuk, erişebilecek en yüksek sağlık standardına ulaşma hakkına sahiptir. Devletler önleyici tedbirlere, sağlık eğitimine ve bebek ölümlerinin azaltılmasına özellikle önem vererek, bütün çocuklara gerekli sağlık bakımının ulaştırılmasını sağlayacaklardır.
      • İlköğretim zorunlu tutulmalı ve parasız olmalıdır, okullarda uygulanan disiplin, çocuğun saygınlığına özen göstermelidir. Verilen eğitim, çocuğu bir anlayış, barış ve hoşgörü ortamında yaşama hazırlamalıdır.
      • Çocuklar, dinlenecek ve oynayacak zamana ve kültürel ve sanatsal faaliyetlere katılımda eşit olanaklara sahip olmalıdırlar.
      • Devletler çocukları ekonomik sömürüden, eğitimlerine engel olabilecek ya da sağlık ve esenlikleri açısından kendilerine zarar verebilecek işlerden koruyacaklardır.
      • Çocukların kaçırılması ve satılması gibi faaliyetlerin ortadan kaldırılması için her türlü çaba gösterilecektir.
      • 18 yaşından önce işlenen suçlara idam ya da ömür boyu hapis cezası verilmeyecektir.
      • Tutuklu ya da hükümlü durumdaki çocuklar yetişkinlerden ayrılacak, bunlara işkence ya da acımasızca ve aşağılayıcı herhangi bir muamele yapılmayacaktır.
      • 15 yaşından küçük hiçbir çocuk çatışmalarda yer almamalıdır. Silâhlı çatışma ortamlarında yaşamakta olan çocuklara özel koruma sağlanmalıdır.
      • Kötü davranışlara, ihmale ya da tutukluluğa maruz kalan çocuklara düzelmeleri ve yeniden topluma kazandırılmaları için gerekli özen gösterilmelidir.
      • Ceza yasalarının ihlâli olaylarına karışan çocuklara, değer ve saygınlık anlayışlarını geliştirici nitelikte olan ve onları toplumla yeniden bütünleştirmeyi amaçlayan bir tutumla yaklaşılmalıdır.
      • Devletler Sözleşmede yer alan hakların gerek yetişkinler, gerekse çocuklar tarafından yaygın biçimde öğrenilmesini sağlamalıdırlar. Başlangıçtan bu yana vurgulanan çocuk hakları, anlaşılacağı gibi ÇOCUĞUN YÜKSEK YARARI üzerine inşa edilmiştir. Pek iyi de çocuğun yüksek yararını gözetmemek gibi bir düşünce kimin aklına gelebilir ya da acaba Sözleşmelerin uygulanmaması ya da bir kâğıt parçasından öteye hiçbir değer taşımaması düşünülebilir mi? Sözleşmenin imzalanmasından bu yana önemli ilerlemeler olmuştur. Milyonlarca çocuk yaşatılmış, daha fazla çocuk okula gidebilmiş ve anlaşmalar ile çocuk istismarının önlenmesine çalışılmıştır. Ancak daha güzel bir geleceğe tüm çocukların hakkı vardır. Bu bağlamda UNICEF göstergelerine bakıldığında ise durum çok da iç açıcı görünmemektedir. Dünyada çocukların durumuna ilişkin gerçek rakamlara bir göz attığımızda aşağıdaki tabloyu görmekteyiz:
      • 2000 yılında yaklaşık 129 milyon çocuk dünyaya gelmiştir.
      • Yeni doğan bebeklerin üçte biri nüfusa kaydedilmemiştir; bu çocukların temel hizmetlere erişememe, sağlık ve eğitim imkânlarından yararlanamama olasılıkları büyüktür.
      • 2000 yılında, 5 yaşından küçük 11 milyon çocuk önlenebilir hastalıklardan ölmüştür.
      • 1998’de çocuk ölümlerinin başlıca beş nedeni yüzde 20 ile doğum öncesi ve doğum sırasındaki koşullar, yüzde 18 ile solunum yolu enfeksiyonları, yüzde 17 ile ishalli hastalıklar, yüzde 15 ile aşıyla önlenebilir hastalıklar ve yüzde 7 ile sıtmadır.
      • Gelişmekte olan ülkelerde ilkokul çağındaki çocukların yüzde 20’sinden çoğu okula gitmemektedir.
      • Yaklaşık 20 milyon çocuk çatışmalar yüzünden yerlerinden olmuşlardır.
      • 15 yaşından küçük 10 milyonu aşkın çocuk annelerini ya da hem anne hem de babalarını AIDS’den kaybetmişlerdir.
      • Anneleri hamileyken malnütrüsyonlu oldukları için 177 milyon çocuk bodur kalmıştır.
      • Son 30 yıl içerisinde dünyada 15 yaşından küçük nüfus 1.4 milyardan 1.8 milyara çıkmıştır.
      • Tüm dünyada 5 yaşından küçük ölümlerin % 7’sine kızamık neden olmaktadır. Bu çocukların yarısı bir yaşını doldurmamış bebeklerdir. Öte yandan kadınlarla çocukların durumları da birbirine son derece bağlı görünmektedir:
      • Kötü beslenen kız çocuklar daha sonra genellikle iyi beslenemeyen anneler hâline gelmekte, böylece bu kadınların düşük kilolu bebek doğurma olasılıkları da artmaktadır.
      • Her yıl 15-19 yaş grubundan yaklaşık 15 milyon kız doğum yapmaktadır. Bu doğumlar, dünyada her yıl meydana gelen bütün doğumların yüzde 10’unu oluşturmaktadır. 20 yaşından büyük kadınlara göre, bu yaş grubundaki kadınların gebelikle ilgili nedenler yüzünden ölme olasılıkları dört kat daha fazladır.
      • Kadınları hedef alan şiddet, çoğu durumda çocuklara yönelik şiddetle aynı anlama gelmektedir. Dünyada pornografi ve cinsel amaçlı ticarette kullanılan kız ve erkek çocuklar, ayrıca sayıları 250 milyonu bulan çocuk işçiler, gene sayıları 650 milyon civarında olan açlık sınırında yaşayan, yani günde 1 doların altındaki bir miktarla geçinen çocuklar bulundukça çocuk ve insan haklarından ve sözleşmelerden söz etmek ne anlama gelmektedir? Ülkemize bakıldığında, T.C. Anayasası’nda ve diğer mevzuatta çocuklar arasında ayrım gözetmeme ilkesi yer almaktadır. Doğumun birinci ayı içinde yerine getirilmesi gereken bir zorunluluk olan doğum kayıtları, nüfus cüzdanı çıkartılması işlemleriyle birlikte gerçekleşmektedir. Ancak doğumlar gerçekleştiği anda kaydedilmediğinden, sayıları oldukça çok miktarda çocuğun nüfus kayıtlarında yer almadığı görülmektedir. UNICEF tarafından gerçekleştirilen 1995 Çok Göstergeli Küme Araştırması (ÇGKA), 0-4 yaş grubundaki çocukların &’sının nüfusa kayıt edilmediklerini göstermiştir. Burada bölgeler arasındaki farklılıklar da ayrıca göze çarpmaktadır. Ülkemizdeki özürlü çocukların sayısı bilinmemekte, ancak 1.1 ile 3 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Özürlü çocukların şu andaki okullaşma oranları kabaca % 2 olarak tahmin edilmektedir. Son 10 yılda bebek ölüm hızı % 20 oranında azalmış ve 1950’lerde binde 200 iken bugün binde 38’e inmiştir. Ancak bu konuda da bölgeler arasındaki farklılıklar devam etmektedir. 1998 Türkiye Nüfus Sağlığı Araştırması’na göre (TNSA) yenidoğan ölüm hızının erkeklerde daha yüksek olmakla birlikte, yenidoğan döneminden sonra ve çocuk ölüm hızları söz konusu olduğunda bu oranın kız çocukları aleyhine değiştiğini göstermektedir. Bebek Ölüm Hızı, kırsal alanlarda ve okula hiç gitmemiş ya da sadece ilkokula gitmiş annelerin çocukları arasında daha yüksektir.
      Nemo
      Nemo
      Admin
      Admin


      Kayıt tarihi : 13/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 615
      Burç Sembolü : Yengeç / 22 Haziran - 22 Temmuz
      Yaş : 56
      Mesleği : Teknisyen
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 2
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Yurtdışı
      Resim Resim : nemo
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler : Doğruluk sonsuzluğun güneşidir.
      Nasıl olsa doğar.

      Wendell Phillips

      Site Puanı Site Puanı : 203
      Rep Puanı Rep Puanı : 20

      ÇOCUKLARIN HAKLARI Empty Geri: ÇOCUKLARIN HAKLARI

      Mesaj tarafından Nemo Paz 20 Nis. 2008, 6:54 pm

      EĞİTİM

      Türkiye’de okul öncesi eğitimin çok sınırlı olması, kamu oyunun konunun önemini farketmediğini ve devlet desteğinin bulunmadığını düşündürmektedir.(Okul öncesi eğitim yasa ile zorunlu değildir).İlköğretimde zorunlu eğitim 8 yıla çıkartılmıştır. Devlet okullarında eğitim parasız olmakla birlikte, aileler kitap maliyetlerini ödemek durumundadırlar.

      Eğitimin maliyeti görece yoksul aileler için oldukça yüksek olduğundan kız çocuklarının okula gönderilmesi açısından engelleyicidir. Eğitimdeki toplumsal cinsiyet farklılıkları kız çocuklarının aleyhinedir. Bazı bölgelerde geleneksel nedenlerden ötürü, aileler kızlarını karma okullara göndermekte isteksiz davranmakta, kız çocuklar temel eğitimi dördüncü sınıfta terk etmektedirler. Ayrıca kırsal yörelerde ailenin tarım alanlarında çalışmak zorunda kalan çocuklar okula devam edememektedirler.

      Sınıfların kalabalıklığı ise bir başka eğitim sorunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Devamsızlık ve okul terk oranları ise ülkemizde artan bir sorundur. 1994 Çocuk İşgücü Araştırması’nda okulu terk etmiş çocukların kırsal alanlarda % 25’i, kentsel alanlarda ise % 30’u okulun artık ilgilerini çekmediğini söylemişlerdir.

      Türkiye’de okuma yazma bilmeyenlerin oranı 1990 yılındaki % 19’dan 1998 yılında kabaca % 14’e inmiştir. Burada cinsiyetler arası fark hâlâ yüksektir.

      Çalışmaya mecbur olan 14-19 yaşındaki çocuklar MEB’a bağlı yaygın eğitim okullarına devam etmek durumundadırlar. Böylelikle bu çocuklar hem sosyal güvenlik kapsamına alınabilirler, hem de çıraklık sertifikası edinebilirler. Oysa okula devam etmeyen çocuklar bu haklardan yoksundurlar.

      Öte yandan ülkemizde özürlü çocukları kabul edebilecek donanıma sahip okulların sayıları da azdır. Özel eğitim dahil, Türkiye’de örgün ilköğretimden yararlanan özürlü çocukların sayıları 27.000’in biraz üzerindedir. Dünya Sağlık Teşkilâtı’nın Türkiye’deki özürlü çocuk sayısına ilişkin tahminlerinden yola çıkılırsa, bu çocukların okullaşma oranının sadece % 2 olduğu ve bunlardan da sadece % 35’inin kız çocukları olduğu sonucuna varılmaktadır.

      ÇALIŞAN ÇOCUKLAR

      Türkiye’de en düşük çalışma yaşı 12 ile 18 yaş arasında değişir ve yasalarla düzenlenmiştir. Oysa Uluslar Arası Çalışma Örgütü (ILO)’nun 138 no.lu sözleşmesi ile çalışmak zorunda olan çocukların asgarî çalışma yaşı 15 olarak belirtilmiştir. Ülkede birçok durumda en düşük çalışma yaşı 15 olmakla birlikte bazı durumlarda 13 yaşındaki çocuklar da istihdam edilebilmektedir. Aile tarım işlerinde ve evlerde çalışan çocuklar bundan çok daha küçük yaşlarda da çalışmaktadırlar.

      Kayıt dışı sektörde küçük yaşlarda çalışan çocuklar ve sokaklarda çalışan(simit, mendil satan, boyacılık yapan) çocukların durumu ise hepimizin bildiği gibi hiç iç açıcı değildir.

      1994 Çocuk İşgücü Araştırmasında yer alan 6-14 yaş grubundaki çocuk sayısının 1.07 milyon olarak belirtmiştir. Bu da iş gücü içindeki her 100 kişiden 5’inin 6-14 yaş grubunda olduğunu ortaya koymaktadır. Çocukların iş gücüne katılımı kırsal yörelerde yaklaşık% 15, kentsel yerlerde ise % 4’tür.

      Öğrenim ve gelişme durumunda olan, boş zamanlarını oyunla ve kendilerini geliştirecek sosyal aktivitelerle geçirmeleri gerekli olan ancak tüm bu haklardan yararlanamadıkları gibi bir de çalışmak zorunda olan‘Çalışan Çocuklar’ okula gidememekte, yaşlarına göre ağır koşullarda ve sağlıksız ortamlarda çok uzun saatler (kırsalda haftada ortalama 45, kentlerde 30 saat) çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Buna karşın ya neredeye boğaz tokluğuna çalışmakta ya da yürürlükteki asgarî ücretin de altında ücret almaktadırlar. ş yerlerinde yetersiz güvenlik koşulları, bilgi eksikliği ve bilinçsizlik nedeniyle uğradıkları kazalarda da ya sakat kalmakta ya da çocuk sayılacak yaşlarında ölüp gitmektedirler. Oysa bunlar hepimizin çocuklarıdır ve haklarını gözetmek de her birimizin aslî görevi olmalıdır.

      UYUŞTURUCU KULLANIMI

      Türk Ceza Kanunu yasa dışı ilâçların üretimi ve ticaretiyle ilgilenenlere ağır para cezaları öngörmektedir ayrıca yasa, yasa dışı ilâçların üretimi ve ticaretinde çocukların kullanılmasını ve çocuklara uyuşturucu satışını yasaklamaktadır. Ayrıca 18 yaşın altındaki çocuklara sigara ve alkollü maddeler satışını da yasaklamaktadır. Vilâyetler Tüzüğü’nde de çocuklara tiner, bali gibi uçucu maddelerin satılamayacağı vurgulanmaktadır. Çocuklar arasında uyuşturucu kullanımının yaygınlığa dair güvenilir ulusal veriler mevcut olmamakla birlikte bunların sayılarının gün geçtikçe arttığı da bilinen bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan sokaklarda yaşayan ve uçucu madde kullanan çocukların ülkemizde var olduğunu da yadsımamız imkânsızdır.

      CİNSEL SÖMÜRÜ

      Türk Ceza Kanunu, cinsel amaçlı satış, ticaret veya diğer türden sömürü niyetiyle çocukların istismarı, sömürülmesi, kaçırılması, kullanımı, yasadışı yollardan bir yerden başka bir yere götürülmelerinin bütün biçimlerini yasaklar. Sadece 15 yaş ve altındakiler küçük kabul edilir ve dolayısıyla bu çocuklara karşı işlenen suçlar da daha ağır cezalandırılabilir.
      Nemo
      Nemo
      Admin
      Admin


      Kayıt tarihi : 13/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 615
      Burç Sembolü : Yengeç / 22 Haziran - 22 Temmuz
      Yaş : 56
      Mesleği : Teknisyen
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 2
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Yurtdışı
      Resim Resim : nemo
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler : Doğruluk sonsuzluğun güneşidir.
      Nasıl olsa doğar.

      Wendell Phillips

      Site Puanı Site Puanı : 203
      Rep Puanı Rep Puanı : 20

      ÇOCUKLARIN HAKLARI Empty Geri: ÇOCUKLARIN HAKLARI

      Mesaj tarafından Nemo Paz 20 Nis. 2008, 6:55 pm

      AİLE ÇEVRESİNDEN YOKSUN ÇOCUKLAR

      Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK), özel korunmaya muhtaç olan çocuklara, doğal ailesi içinde bakım, uygun kurumlarda bakım ve koruyucu bakım ve evlât edinmeyi de içeren hizmetler sunmaktadır. Devletin korunması altına alınan çocuklar SHÇEK yönetimindeki kurumlara yerleştirilirler. Son yıllarda kurum bakımındaki çocukların koruyucu aileler yanına verilmesi programları başlatılmıştır. 1998 TNSA’masına göre sivil nüfus içinde koruyucu ailelerle yaşayan çocukların oranı kabaca % 1’dir.

      Bu konuda ülkemizde Sivil Toplum Kuruluşları’nca çok etkin çalışmalar yapılmaktadır.

      1990 B.M. ÇOCUK ZİRVESİ VE SONRASI

      30 Eylül 1990 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından New York’da gerçekleştirilen Çocuk Zirvesi’ne katılan hükûmet ve devlet başkanları ülkelerine döndüklerinde Zirve’de altına imzalarını koydukları Deklarasyon hedeflerine erişilebilmesi için gerekli çalışmaları başlattılar. Böylelikle 10 yıl süresince bu hedeflerin pek çoğunda yol alınmış oldu. Örneğin 125 ülkede bir çocuk neslinin ’i kızamık ve tetanoza karşı aşılandılar. Sadece 1999 yılında, 5 yaş altındaki dünya çocuklarının üçte ikisinden fazlası -470 milyon- çocuk felcine karşı aşılandı. Yaklaşık 12 milyon çocuğun artık iyot eksikliğine bağlı zihinsel özürlü olma riski ortadan kalkmış durumda. Temel eğitime devam eden çocuk sayısı hiçbir devirde bu kadar fazla olmamıştır.

      Zirve’den sonra Sözleşme’nin imza ve onaylanması sür’atle gerçekleşti ve ülkeler uyum yasalarını çıkarttılar. Mozambik eski Eğitim Bakanı ve silâhlı çatışmalarda çocuklar konusunda BM’lerin özel uzmanı Grace Machel’in silâhlı çatışmalarda çocukların yaşadığı korkunç yıkımı belgeleyen çok önemli raporunun ardından, 1997 yılında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri ilkÇocuk ve Silâhlı Çatışmalar Özel Temsilcisini atadı.

      BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÖZEL ÇOCUK OTURUMU

      19-21 Eylül 2001 tarihinde Birleşmiş Milletler’de 1990 Çocuk Zirvesi’nden bu yana ülkelerin çocuklar için gerçekleştirdiklerini saptamak ve 21.yüzyılın ilk 10 yılında gene çocuklar için konulacak yeni hedefleri tespit etmek amacıyla BirleşmişMilletlerGenelKurulu, Özel Çocuk oturumuna ev sahipliği yapacak. Toplantı üç tam gün sürecek ve katılımcılar gelecek on yılın gündemini oluşturacaklardır.

      İşte bu çalışmalara ışık tutulması amacıyla da tüm dünyada Mart 2001 tarihinde başlamak üzere bir KÜRESEL ÇOCUK HAREKETİ çağrısı başlatılmıştır. Küresel çocuk hareketi, çocuklar için değişim için tek tek herbirimizi kucaklayan bir güç olarak tanımlanmaktadır ve tüm anneleri, babaları, öğretmenleri ve öğrencileri, her konudaki profesyonelleri ve çocuklarla gençleri bu harekette göreve çağırmaktadır. Bir başka deyişle KÜRESEL ÇOCUK HAREKETİ DÜNYAYI ÇOCUKLARLA BİRLİKTE DEĞİŞTİRMEK için herkese çağrıda bulunmaktadır. Aşağıdaki 10 öncelik konusuna dikkat çeken Küresel Çocuk Hareketi’nin amacı 21 Eylül 2001’de New York’da biraraya gelecek olan dünya liderlerinin çocuklar ile ilgili gündemlerine yeni hedefleri yerleştirmelerini sağlamaktır.


      1. Her çocuğun hak ve özgürlükte eşit olduğunu vurgulayarak çocuklara karşı her türlü ayrımcılık ve dışlamaya son verilmesinin sağlanması.
      2. Birinci önceliğin çocuklara verilmesi

        Aynı zamanda tüm çocukların haklarına saygı gösterilmesinin bilinç ve sorumluluğun, sivil toplum kuruluşlarının, dinî kuruluşlar, özel sektör, çocuklar ve ergenler de dahil olmak üzere, her kuruluş ve bireye kazandırılması.
      3. Her çocuğa bakım sağlanması

        Çocukların mümkün olan en yüksek standartta yaşam sürmeleri için aşılama, iyi beslenme, sağlıklı su ve sanitasyon, uygun barınma ortamı ve sağlıklı çevrede yaşam sürmelerinin sağlanması.
      4. HIV/AIDS’e Karşı Savaş
      5. Çocuklara zarar verilmemesi, çocuk istismarı ve ihmalinin sona ermesi

        Çocuklara karşı şiddet ve taciz hemen durdurulmalıdır. Çocukların cinsel ve ekonomik istismarına da son verilmelidir.
      6. Çocukların düşüncelerinin dinlenilmesi

        Herkes çocukların ve gençlerin kendilerini etkileyecek kararlar konusundaki düşünce ve kararlarını dinlemeye ve saygı göstermeye teşvik edilmelidir.
      7. Her çocuğun Temel Eğitim görmesi

        Tüm kız ve erkek çocukların zorunlu, ücretsiz ve kaliteli temel eğitim görmesi sağlanmalıdır.
      8. Çocukların savaştan korunması

        Çocuklar silâhlı çatışmaların korkunç ortamından korunmalıdırlar.
      9. Dünyamızın çocuklar için korunması

        Gelecek kuşakların refahı ve güvenliği için çevrenin küresel, ulusal ve yerel düzeylerde korunmasında hükûmetler, sivil toplum ve özel sektör dahil olmak üzere her bireyin çaba göstermelerinin sağlanması.
      10. Yoksullukla savaş:

        Yatırımı çocuklara yapmak Yoksulluğun getirdiği olumsuzluklardan en çok çocuklar etkilenmektedir. Bu nedenle en yoksul çocuklar ve ailelerinin yararlandığı temel sağlık ve ilköğretim gibi sosyal programlara öncelikle yatırım yapılmalı, çocukların refahı için uluslar arası borç hafifletme programları, gelişmekte olan ülkelere yardımlar, hükûmet harcamalarının öncelikli hedefi olmalıdır.


      Birleşmiş Milletlerin çağrısı: KÜRESEL HAREKETE NASIL KATILABİLİRSİNİZ?

      Küresel Hareket, her bireyi ve her kuruluşu, çocuklara yatırım yapılması yolunda yapılacakları, çocuklar için çocuklarla birlikte oluşturma konusunda teşvik etmek ve telkinde bulunmaktır.
      Farkında olun: Her çocuğun vazgeçilmez hakları olduğunu bilin ve kavrayın. Toplumlar ve uluslar ancak bu haklar gerçekleştiği zaman başarılı olup gelişirler.
      Daha çok öğrenin: Ülkenizdeki çocukların yoksulluk, ihmal, ayrımcılık, çocuk işçiliği ve istismardan hayatî tehdit oluşturan hastalıklardan, çevre faktörlerinden ve gelişmeyi engelleyen diğer zorluklardan nasıl etkilendiklerini öğrenin. Tepkinizi başkalarıyla da paylaşın, şaşırıp kalacaksınız.
      Sorumluluk alın: Çocuklardan sorumlu olmanın yalnızca onları yetiştiren anne babalar, bakıcılar, hizmet sektöründeki profesyonel çalışanlar ya da onları idare eden hükûmetlere ait olduğunu düşünmeyin. Çocukların dinginliği ve refahı herkesin(hepimizin) sorumluluğudur.
      Sesinizi duyurun: Hükûmet liderlerinin çocuklar için verdikleri sözleri daha iyi dinleyin. Onlara, çocuklarla ilgili olarak gerçekleştirilenlerle gerçekleştirilmeyenler konusuna önem verdiğinizi bilmelerini sağlayın. Onları, bu konuda yaptıkları ve yapmadıklarından dolayı sorumlu tutacak her fırsatı değerlendirin.
      Harekete geçin: Küresel Hareket’in projeleri ve aktivitelerini desteklemek için fırsatları değerlendirin. Her birey bir farklılık yaratır. Başlangıcı siz yapın.
      Gönüllü olun: Uluslar arası bir çocuk hakları kampanyasına katılın. Yerel bir faaliyet grubu oluşturun. Çevrenizdeki çocuklar ve ailelerle çalışın.
      Çocukların hayatında anlamlı bir farklılık yaratmanın hedef ve amaçları daha belirgin hâle geldikçe, Küresel Hareketi oluşturacak kişiler ve grupların çeşitliliği de o kadar artmaktadır. Bu kişiler ve gruplar arasında şunlar vardır:


      • Devlet ve Hükûmet Başkanları – Çocuk Hakları Sözleşmesini uygulayın ve çocukların yüksek yararına en iyi şekilde korumak için yasaları kullanın. Çocukların temel sosyal hizmetlere ulaşımını sağlamak için ulusal bütçeyi kullanın.
      • Sivil Toplum Kuruluşları – Küresel Hareketin bir parçası olun. Halka çocuk odaklı kampanyalar ve girişimlere katılabilmeleri için her fırsatı sağlayın.
      • Özel sektör – İş kararlarınızın çocuklar üzerindeki etkisinin ne olacağını düşünün. Mümkün olan her yerde hizmetlerinizi çocuklara yardım için genişletin. Çalışanlarınızın çocuklarını koruyun.
      • Medya – Çocuklara verilmiş tüm sözlerin yerine getirilmesinden sorumlu bir bekçi köpeği gibi hareket edin.Çocukların korunmasını bir öncelik hâline getirin. Çocuklara medyada bir ses verin.
      • Bireyler – Çocuklar hakkında neler düşündüğünüzü ve onlara nasıl davrandığınızı inceleyin. Çocuklar için aktif, bireysel elçiler olun. Dünyayı değiştirmek için çocuklar ve ergenlerle birlikte çalışın.


      ICC VE ÇOCUK HAKLARI

      ICC, International Child Children’s Center (Uluslar Arası Çocuk Merkezi) ilk olarak Fransız Hükûmeti ve UNICEF’in iş birliği le 1949 yılının sonlarına doğru Paris’te kurulmuş ve 50 yıl boyunca Dünya çocuklarının sağlığı ve refahı için uluslar arası çalışmalara önderlik yapmış olan bir kuruluştur. 1999 yılında malî nedenlerden dolayı kapanmış ancak Ankara’da yeniden açılarak Bilkent Üniversitesi Kütüphane Binası’ndaki ofisinde çalışmalarına devam etmektedir. ICC özellikle Dünya’da aşağıdakilerin savunuculuğunu yapmaktadır.

      • İnsan hakları (Çocuk ve kadın)
      • Çocukların, kız çocukların, gençlerin ve kadınların sağlığı
      • Üreme sağlığı
      • Felâketlere hazırlık programları ve sağlık yönetimi
      • Başka öncelikli konular
        Bunları gerçekleştirmek için ise ulusal ve uluslar arası katılım ile aşağıdakileri düzenlemektedir.
      • Workshop’lar
      • Eğitim kursları
      • Sempozyumlar
      • Seminerler
      • Araştırmalar

      Sivil Toplum Kuruluşları’nın (STK) Çocuk Hakları konusunda ne denli önemli yerleri olduğu kuşku götürmez. İşte bu inanç ile ICC, yukarıdaki değinilen Birleşmiş Milletler Küresel Çocuk Hareketi’ne de bir katkı sağlanması açısından, Ankara’da özellikle Çocuk merkezli aktivitelerde bulunan STK’larla güç birliği oluşturmak amacı ile 12-13 Haziran 2001 tarihinde bir Workshop gerçekleştirmiştir. Toplantıya 29 STK’undan 48 katılımcı ile İçİşleri Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı,Çalışma Bakanlığı, SHÇEK Genel Müdürlüğü’nden toplam 13 kişi ve aynı zamanda Çocuk Programlarından sorumlu uzmanlar da katılmışlardır. Toplantı verimli geçmiş olup izleme çalışmalarına devam edilmektedir.

      SONUÇ

      1959 Çocuk Hakları Bildirgesi, ‘Bütün Çocuklar Bizimdir’ der. Bu sözcükten anladığımız, gerek dünyanın en ücra köşesinden olsun, gerekse ülkemizde, yanıbaşımızda, komşumuzda, bir gecekondu sokağında, şehirler arası otogarda, sanayi sitelerinde küçücük bedenler ile kocaman gözleri ve kocaman görevleri ile bize hizmet vermeye çalışan çocuklar; karda, kışta bizler ve çocuklarımız sıcacık yataklarımızda yatarken Bankamatik kulübelerinde altlarında birer karton, üstlerinde hiçbirşey olmadan titremekte olan, ana kucağı yerine köpeklerine ya da kendilerinden bir iki yaş büyük ağabeylerine sarılarak korkularından uzak uyumaya çalışan çocuklarımızın da BİZİM çocuklarımız olduğu, olması gerektiğini anlamak istiyoruz. Gene bundan, küçücük yaşlarında itilmişliklerinin sonucu olarak cezaevleri koğuşlarına düşmüş olan ve aslında eğitilmeleri, topluma kazandırılmaları gerekirken yetişkin suçlularla aynı ortamı paylaşarak ‘suç işleme yöntemleri’ eğitimi alan çocuklarımızı anlıyoruz.

      Ulusal, uluslar arası, yasalar, sözleşmeler, kararnameler ancak uygulandıklarında bir anlam ifade ederler, tıpkı Çocuk Haklarına dair Sözleşme’de olduğu gibi. Yukarıda verilen tabloları değiştirmek, geleceğin eğitimli, düşünce üreten, kendisi ve ülkesi için alınan kararlara bağımsız olarak katkıda bulunabilecek nitelikte vatandaşlarımızı yetiştirmek istiyorsak, yurdumuzda ve evrende gerçek barışı sağlamak istiyorsak, HER ÇOCUĞU KENDİ ÖZ ÇOCUĞUMUZDAN AYIRDETMEMEMİZ gereğine inanmalıyız. Bunun için mesleğimiz, kimliğimiz ne olursa olsun, çocukların haklarının gözetilmesinde her birimiz birer ÇOCUK HAKLARI SAVUNUCUSU olarak görev almalıyız. Çocuklarımızın durumunu gösteren göstergelerin değişmesi ülkemizin de aydınlık geleceklere doğru değişmesi anlamına gelecektir.

      Çocukların haklarının gözetilmesi, her çocuğun doğuştan bir VARLIK olduğunun bilinmesi, doğuştan sahip olduğu potansiyelinin sağlıklı eğitim ile geliştirilmesi, yalnızca o çocuk için değil; sağlıklı, iyi gelişmiş, iyi eğitim almış, kendini ifade edebilen, kendi yaşamı hakkında söz sahibi olan çocuklardan ve gençlerden oluşmuş bir dünya düşünüldüğünde düşlenilen gerçek BARIŞ ORTAMI’nın sağlanması için de gerçek yapı taşları olacaktır. O hâlde Cumhurbaşkanı’ndan en sade vatandaşa kadar hepimizin belki de ilk ve öncelikli görevi her çocuğu hakları açısından kendi çocuğumuz gibi görmek ve çocukların hakları ile ilgili her girişime “evet” demek olacaktır. Bu görevi yerine getirmekten kaçınacak olanların mevcut olmadığı bir dünyada yaşamak en büyük amaç ve dileğimiz olmalıdır.

      REFERANSLAR

      1. UNICEF Dünya Çocuklarının Durumu, 1986 Raporu.
      2. Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına dair Sözleşme.
      3. Implementation Handbook for the Convention on the Rights of the Child,UNITED Nations Children’s Fund, 1988 (ISBN92-806-3337-6).
      4. Manual on Human Rights, UNITED Nations Publications, Geneva, 1997 (ISBN 92-1-100752-6).
      5. Dünya Çocuklarının Durumu 1996, 1997, 1998, 1999, 2000, 2001 Raporları (UNICEF Publications).
      6. Ulusların Gelişimi 2001 Raporu,UNICEF yayını.
      7. Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması, 1993, Hacettepe Nüfus Etüdleri Enstitüsü yayını.
      8. Türkiye’de Çocukların Durumu,Ön Rapor, Devlet İstatistik Enstitüsü ve UNICEF,Aralık, 1999-Ankara.
      9. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Dr.Şeref Ünal. TBMM Kültür, Sanat ve Yayın Kurulu Yayınları, No: 89, TBMM Basımevi, 2001-Ankara.
      Nemo
      Nemo
      Admin
      Admin


      Kayıt tarihi : 13/03/08
      Erkek
      Mesaj Sayısı : 615
      Burç Sembolü : Yengeç / 22 Haziran - 22 Temmuz
      Yaş : 56
      Mesleği : Teknisyen
      Medeni Durumu : Evli
      Çocuk Sayısı : 2
      Yaşadığı Şehir / Ülke : Yurtdışı
      Resim Resim : nemo
      Yasaklanma Sebebi Yasaklanma Sebebi : ---
      Sevdiğim Sözler Sevdiğim Sözler : Doğruluk sonsuzluğun güneşidir.
      Nasıl olsa doğar.

      Wendell Phillips

      Site Puanı Site Puanı : 203
      Rep Puanı Rep Puanı : 20

      ÇOCUKLARIN HAKLARI Empty Çocuk ve Suç

      Mesaj tarafından Nemo Paz 20 Nis. 2008, 7:00 pm

      Yazar : Hüseyin PEKER
      Yayınevi : Çocuk Vakfı Yayınları


      Yazar “Çocuk ve Suç” da isminden de anlaşılacağı gibi çocuk ve suçu; çocuğu suça iten etkenleri, ailenin çevrenin ve eğitimin rolünü araştırıyor. Çocuk suçlarıyla ilgili bilgiler verip, konu ile ilgi yapılan çalışmaların sentezini yapıyor. Çocuğun kalıtım, bedensel ve zihinsel özelliklerini de için içine katarak çözüm önerilerinde bulunuyor.

      Kitap; B. M. Çocuk Hakları Bildirisiyle başlıyor. Buna göre her çocuk:

      - Şefkat, sevgi ve anlayış görme hakkına
      - Yeterli beslenme ve anlayış görme hakkına
      - Parasız eğitim hakkına
      - Oyun eğlence hakkına
      - Bir isim sahibi ve bir ülkenin vatandaşı olma hakkına
      - Olağanüstü durumlarda yardım görmede öncelik hakkına
      - Topluma yararlı olacak şekilde yetişme hakkına
      - Uluslararası barış ve Evrensel kardeşlik bilincinde geliştirme hakkına
      - Bütün bunlarda, Renk, Irk, dil, din farkı gözetmek için yararlanma hakkına sahiptir.

      İnsanların üzerinde ittifakla anlaştıkları tek konu, çocukların toplumun geleceği olduğu gerçeğidir. İnsanın en çok sevdiği şey çocukları olmasına karşın yeryüzünde milyonlarca çocuk açlığın ve yokluğun pençesinde kıvranıp can vermekte, savaşlarda ölmekte ve çocukluğunu yaşamadan suça, cezaevlerine düşmektedir. Yapılan araştırmalar “Suçlu çocuk yok, ancak suça itilmiş çocuk var” tarzını doğruluyor. O halde hayatının baharında kırağı yiyen çocukların durumu nasıl düzeltilecek.
      İnsan sosyal bir varlıklar. Sosyal bir çevrede doğar çevrenin şartlarıyla şekillenir Toplumca kazılmış din, ahlak ve hukuk gibi üstyapı kurallarına uyar. Toplumca kedine verilen görevleri yerine getirir.
      Hiçbir çocuk sosyal veya sosyal olarak dünyaya gelmez. Çocuk üç aylıkken anlam vermeye başlar. Çocuğun bu seviyeden sonraki gelişimi ailenin kendisine vereceği telkinlerle eğitimle; terbiyeyle, motivasyonla şekillenir. Ailede sosyali ilişki iyiyse, çocuk da motize ediliyorsa çocuk sosyal bir insan olarak büyür. Ama ailede sosyal ilişkiler çok zayıf ve çocuğun aktivitelerini örnek alabileceği kimse yoksa çocuk körelir. Böyle çocukların yardıma ve rehberliğe ihtiyaçları vardır.
      Her toplumda anti-sosyal davranışlarda bulunanlara toplumsal yada hukuksal müeyyideler uygulanır. Suçluluk kişini, bireylerin karşısına çıkaran bir çatışmadır. İstenmeyen bu çatışma yani suç olgusu, Kriminolojisi, yani suç olanı incelenen ve suçluyu topluma kazandıran bilimi doğurdu. Sanayileşmenin bir neticesi olarak suç oranları, nüfus artış oranlarının önüne geçmiştir.
      Çocukluk döneminde fert sosyalleşmeyi tamamlayamadığı için suç işlenebilir. Çünkü henüz neyin suç neyin suç olmadığını bilmiyordur. Çocukların çoğu komşuların bahçesindeki meyvelerden izinsiz koparmıştır.
      Ergenlik döneminde ise suça yönelten etkenler hızlı bir bedensel ve ruhsal değişimden, kalıtımsal nedenlerden, zekadan kaynaklanacağı gibi, yanlış eğitim, yetersiz sevgi ve şefkat de olabilir. Değişen diğer yargıları, ahlak kurallarının bozulması, düzensiz kentleşme ve sanayileşme, güçler ve ekonomik bunalımlar gibi sosyo-ekonomik nedenlerde ergeni suça iten etkenler arasında sayılabilir.
      Hukuki açıdan çocuk 11-18 yaş arasındaki çocuklardır. En çok suç işlenen yaş 14 yaş grubudur. Çocukluktan yetişkinlik dönemine geçiş olan bu yaşlarda (geçiş devresi) genç, ben kimim? neyim, kime benzemeliyim? ne olmalıyım? vb. gibi sorularla isbat-ı vücut etmek ister. Ailenin isteklerine başkaldırır, özgür olmak ister. Çocuk suçlarını belli bağlı gruplara ayıracak olursak:

      1- Zeka geriliği ve gelişimindeki gerilik nedeniyle işlenen suçlar.
      2- Yeterince sosyal eğitim almayan çocukların işledikleri suçlar.
      3- Ergenlik dönemi işlenen suçlar.
      4- Bozuk aile düzeninden gelen çocukların işledikleri suçlar.
      5- Ekonomik yoksunluk nedeniyle işlenen suçlar.
      6- Nörotik ve ruhsal bozukluklar nedeniyle işlenen suçlar.
      7- En fazla üzerinde durulması gereken psikopatik suçlar.

      EVRENSEL SORUN
      İnsanoğlu XX. yy'ı tüketip XXI. yüzyıla hızla yaklaştığı şu günlerde elektronik çağı yakalamış, gezegenlerarası yolculuk yapıyor durumuna çıkmıştır. Dünya günde 1.5 milyar dolar Askeri harcama yaparken yıllık 17 milyon çocuğun ölümüne seyirci kalıyor. Çocukların çoğu çalıştırılıyor. Gelişmelerine balta vuruluyor. Çekirdek aile büyük yer alıyor ve bireyi topluma kazandıracak en önemli müessese sallanıyor.
      II. Dünya savaşından sonra çocuk suçlarında önemli artış olmuştur. Çağdaş gelişmeler beraberinde yeni suçlarıda getirmektedir. Son yılların en büyük suçu uyuşturucu madde kullanımı. Bu suçun işlendiği I. ülkenin ABD oluşturuyor. Batı da çocuk gençlerin işledikleri suçlarda organize suçlar, önemli bir bölümü oluşturuyor, çocuklar 2-5 kişilik çeteler kurarak organizeli bir şekilde suç işliyorlar.

      TÜRKİYE'NİN SUÇLU ÇOCUKLARI
      Türkiye dünyadaki mezkur gelişmelerden derinden etkilenmiştir. Sanayileşme ve hızlı bir kentleşmenin yasadışı ülkemizdeki bu gelişmeler düzenli olmadığı için çarpıklıklara sebep olmaktadır. Tabii ki çocuk suçlarında da önemli artış olmaktadır. Çocuk suçları genel suçlara oranla %5 tir. Ne yazık ki işlenmen suçların cinsini ve yüzdelik dilimini bulmanın ötesinde bir şey yapmamışız.
      Türkiye'de, Ankara, İzmir ve Elazığ’da çocuklar için ıslah ve cezaevleri vardır? Çocuk suçlarının en fazlası şahsa karşı işlenen suçlar, cinsel, suçlar ve mala karşı işlenen suçlar olarak sıralayabiliriz.
      Şahsa karşı işlenen suçlardan hüküm güden çocuklar, kan davası, hayvan ve arazi antlaşmazlığı, namus temizleme gibi sosyal sorunlardan dolayı suç işlemişlerdir.
      Islahevlerindeki çocukları topluma kazandırma gibi planlar olmazsa çocuk hayat boyu potansiyel suçlu olacaktır. Çocukları hor görmeden, aşağılamadan, yaptıkları suçun yanlışlığını ikna ederek anlatmak bir görevdir. Aksi takdirde ıslahevinden çıkan çocuk başka bir suçla yeniden cezaevine gelecektir. Bu fasit daireyi kırmak yetkililere ve topluma düşüyor.

      II. BÖLÜM
      II. Bölüme doğuşta suçlu olmayabilir mi? sorusuyla başlanıyor ve kromozomlar vesilesiyle anne, babadan çocuğa genler vasıtasıyla geçen bireyin “kalıtsal katori olarak tanımlanıyor. Sara ve Psikopati yani bireyin karakter ve heyecan tepkilerinde bozukluklar gösteren bir ruhsal gerilik duruma genelde kalıtsaldır. Ancak bunların getirdiği suçlar kendi başına kalıtım yoluyla geçmemektedir. Ancak ve ancak dolaylı bir etkidir. Asıl etki, zekası, çevre eğitim ve terbiyedir. Kalıtım gibi fizyolojik özelliklerde suça etken birer öğe olabilmektedir.
      Zeka dediğimiz “soyut düşünme ve olaylar arasında ilişkiler kurabilme ve kendi kendini eleştirebilme yeteneği” gücü suça iten etkenlerdendir. Zeka seviyesi düşük olan çocukların suç oranlarının yüksek olduğunu görüyoruz. Bu zihinsel fonksiyonların yetersiz gelişmeyi dediğimiz zeka geriliği ise doğumla birlikte görülebileceği gibi, çocukluk yıllarında meydana gelen bir travma, enfeksiyon, beslenme bozukluğu ve hastalıklar sonucu ortaya çıkış ve çocukları suça iten en önemli etken olarak karşımıza çıkar.

      III. BÖLÜM
      Kalıtım, biyolojik etkenlerle çocuğun gelişim evrelerine ilişkin özellikleri bilmemekten doğan hataların, çocuk suçluluğunun sebebini oluşturur.
      Çocuğun bebeklik döneminde Annesini kaybetmeyi onun duygusal gelişimini tamamlayamamasına sebep olur. 0-5 yaş arasında karakterin şekillendiği üzerindeki görüşbirliğini göz önüne alacak olursak bu durum çocuğu suça itebileceğini söyleyebiliriz.
      Çocukluk döneninin en tehlikeli bölümü şüphesiz ki ergenlik çağı dediğimiz 12-15 yaş dönemidir. Çocuk bu süre içinde bir arayış içine girer. Birilerine benzemek ister. Kendi kendini sorgular ve duyguları kabarır. Bu dönemi aile ve okul çocuğu üzerine gitmeden atlatırsa çocuk sağlıklı bir fert olur. Aksi taktirde bu devredeki duygu selinin kendisini içine ittiği bir sürü suç içine düşüp çıkamayabilir.

      IV. BÖLÜM
      Bu bölümde çocuğun yetişmesinde AİLE ve OKUL'un önemi üzerinde duruluyor.
      Aile en küçük toplum birimidir. Mükemmel fertler bu çekirdekde yetişir. Yani aile iyi yada kötü bütün tohumların yetiştiği ortamdır. Bundan dolayıdır ki ailenin çocuğun gelişimi, onun topluma yararlı bir fert olması yada suça itilen bir çocuk, anti-sosyal bir varlık olması yönünde etkileri çok büyüktür. Ailenin çocuk üzerindeki etkisi anne karnında başlar. Aile çocuğuna -Grup içinde dengeli birey olması için duygusunu bunun gerçeklemesi için gerekli ortamı, rehberliği ve sorunları çözer.
      Çocuk içinde büyüdüğü ailenin sosyal yapısından etkilenir. Ailenin birlik veya dağınık olması yada Anne babadan birisinin ölümü çocuğun duygusal gelişimini son derece etkiler. Ayrıca ailenin sosyo-ekonomik ve kültürel düzeyi onun ilk sosyal deneyimlerini oluşturacak ve kişiliğin gelişmesinde son derece önemli bir faktör olacaktır. Ayrıca Ebeveynin çocuğa sert yada yumuşak tavırları, tutumları, ona değer verip vermemesi, ergenlik çağında ona yardımcı olup olmamasında son derece önemlidir. Çünkü çocuk bu tutumların bağrında gelişir. O halde Ebeveynler:

      - Çocukların güven duygusunu geliştirecek şartları hazırlamak
      - Yeterince sevgi, şefkat ve ilgi göstermeleri
      - Çocuğun gelişme dönemlerini bilip ona göre davranmaları
      - Çocukları kendi yetenekleri ve konumlarında kabul etmeleri
      - Gerekli miktarda oyun oynama imkanlarını hazırlamak zorundadırlar.

      Ailede disiplin anlayışı çocuğun duygularını bastırıcı makul isteklerine gem vurucu mahiyette değil de, tutarı, ve makul disiplin anlayışının olması gerekir. Buna tatlı fert bir disiplin anlayışı da diyebiliriz. Baskıcı aile çocuklarının suça yöneldiklerini ve bastırılan duyguların ileride ruhsal bozukluk olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz. Ayrıca bozuk ve parçalanmış ailelerde gösterilemez ve istenilmeyen çocuk ilan edilir? Bu durumda şüphesiz çocuğun gelişimini olumsuz etkileyip suça iter. Ayrıca ailenin eğitim durumu sosyo-ekonomik durumu, ailedeki birey sayısı ve konut durumda suça etkendir. Okuma yazma bilmeyen aile çocukları, çok çocukları aile çocukları ve kendilerine ait olmayan meskenlerde oturan aile çocukları suça daha yatkındır.
      Ailenin yanında suçluluğu en fazla etkileyen bir diğer unsur da OKUL dur. Çocuğun kişiliğinin oluşmasında çok önemli bir faktör olan eğitimin aracı okul şüphesiz ki suçları azaltmaktadır. Okul bir sosyal kurum olarak gerektiğinde aile ve yakın çevrenin veremediği olumlu etkileşim ortamını hazırlayan bu boşluğu dolduran bir kuruluştur. Okul, bu önemli işlevini gereği gibi yerine getirebildiği ölçüde başarılı olur.

      V. BÖLÜM

      KİŞİLİK, DURUM ve DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI

      Kişilik bireyin tüm ilgi, tavır ve yetenekleriyle dış görünüşünün ve çevresine uyum biçiminin özelliklerini içeren bir kavramıdır. İrsi ve çevresel etkenlerin bileşimidir. Yazar kişilik çeşitlerini sıralıyor ve karakter testleriyle kişilik hakkında hüküm veri.
      Kişilik özelliklerinin suça etkisi büyüktür. Psikolojik etkenler fiziksel koşullarda yakından ilgilidir. Sağlık koşulları ve bedensel kusurlar, bireyin zihinsel ve duygusal işlevlerine etkide bulunur.
      Suç, bilinçaltına itilen arzu ve isteklerin simgesel ifadesidir. Kişilik gelişimi inceleyen psikoanalizler zihinsel ve duygusal bozuklukları suçu içe atılan duyguların yansımaları olarak değerlendirip, suçla sonuçlanan kişisel ruhsal çatışmayı, toplumsal bakımdan yasaklanmış olan şeye karşı gelmek, onu yok etmek şeklinde yorumlar. Ona göre suç birtakım komplekslerden kaynaklanmaktadır. Hırsızlık yapan bir çocuk, yiyecek yada para çalarken, yalnızca fizyolojik gereksinimlerini gidermek için çalmamakta, belki de sevgi eksikliğini gidermek üzere bu yola başvurmaktadır. Yani suç bir öfkenin dışa yansımasıdır Bazı suçlar ve sebepleri
      Aşırı derecede itaatsizlik ve karşı koyma, ebeveynin hatalı gözetimi ve onu tahrik etmesi gibi faktörlerdir.
      Yalancılık: Çocukların eğitimlerinde onarı toplumsallaştırma işinin gerektiği gibi yapılamadığından ve çocuğa başkalarının hak ve çıkarlarına hiç olmazsa kendisininki kadar değer vermesi gerektiği şuuru verilmediğinden
      Hırsızlık, Yankesicilik, Sahtekarlık: Ailenin çocuğa mülkiyet e mülkiyete saygı gösterilmesi gerektiği fikrini aşılayamamasından,
      Evden kaçma: Çocuğa iyi davranılmaması ve cezalandırılma korkusu saldırganlık, intikam, kıskançlık, huysuzluk, işkence etme gibi huyların herbirinin şuuraltına yerleşen sebepleri vardır. Bu suçlara ek olarak XX. yüzyılın en büyük suçu uyuşturucu ve Alkoldür. Bu suçta da çevrenin medyanın ve ailenin çok büyük rolü vardır.

      VI. BÖLÜM
      Bu bölümde çocuk suçluluğu üzerinde Ekonomik, kültürel ve Toplumsal etkenler irdelenmektedir. Araştırmalar göstermiştir ki sosyo ekonomik ve yakın çevre şartlarını rolünü ve önemini açıkça ortaya koymaktadır. Yoksul aile çocukları imkansızlıklar içinde suça itilir. Nüfus hareketleri ve iç güçlerle kültürel karışımların bir sonucu olarak suç artmaktadır. Savaşlarda çocuğun duygusal gelişimini etkilediği için, suçlara neden olabilir.
      Korumaya muhtaç çocuklar özellikle 0-6 yaş grubu için bakımevlerinden daha ideal bir çözüm olarak görülen “koruyucu aile, yöntemi denebilir. Koruyucu aile çocuğa nispeten ebeveynlik vazifesi göreceğinden dolayı suç oranlarında düşecektir.
      Bazı kitle iletişim araçları da çocukları suça iter. TV de gördüğü şiddet uygulamak isteyen nice çocuk vardır. Eğlence araçlarındaki şiddet de kötüdür.

      VII. BÖLÜM
      Bu bölümde meselenin çözüm yolları araştırmaktadır. Araştırmalar çocuk suçluluğunda irsi etkenlerden çok, çevresel etkenlerin önemini vurgulamakta kişilik kusurlarının yanısıra, bu kusurlarının yanısıra, zekadan yoksun olmak ve çevre koşullarının elverişsiz olması da çocuğu suça itmektedir. Ekonomik zorluklar kültürel düzey düşüklüğü, kalabalık ve yoksul aile, göçler, kültürel çatışmalar ailedeki suçlu bireyi oluşturmaktadır.
      Kimi zaman toplumsal değer kalıpları, tabanlar, çevre şartlarının elverişsizliği ergenlik çağının fırtınalarıyla birleşince, çocuk yaşta gençlerimizin bozuklukları göstermeleri, suça itilmeleri olgusu ortaya çıkmaktadır.
      Bunları önlemek için, çocuklara yönelik hizmetlerin aksatılmadan götürülmesi gerekiyor. Çalışan, korumaya muhtaç, dıştaki işçi çocuklarının hepsinin derdine çare bulmak zorundayız. Islahevlerindeki çocuklara meslek kazandırabiliriz. Testi kırılmadan önlem alınması gerekir ki suç zuhur etmesin.
      Çocuk suçluluğuna toplumun yaklaşımı bir sorunun bir başka önemli yanını oluşturuyor. Genç, sırtına vuran suçluluk damgası her zaman kaldıramayabilir. Toplumda genelde suçluyu dışlamaya yönelik olur. Buda bir eğitim problemidir. Oysa suçluluk damgasını yiyenler yeniden hayata döndürülebilir. Suçlu çocuklara insanlar kendi çocukları gibi bakarlarsa o zaman çocuklar yeniden topluma kazandırılır.

        Similar topics

        -

        Forum Saati Salı 07 Mayıs 2024, 8:20 pm